Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
“Aşık olduğun kızdan bahset bana,” dedi. Yapamazdım, bir kadınla birlikte olup başka bir kadına duyduğum hayranlıktan söz edemezdim. Belki de bu yüzden “Güzel mi?” diye sordu. Güzel olduğunu söyledim. Belki de bu yüzden, “Seni seviyor mu?” diye sordu. Beni sevmediğini söyledim. Yüreğim ağzıma geldi birden çünkü giderek sormasını istediğim şeye yaklaşıyordu, o alnımı okşarken soruyu bekledim. “Peki neden sevmiyor seni?” Sormuştu işte. Cevabını verebilirdim ve herşey açığa çıkmış olurdu, ama “Sevmiyor işte, hepsi bu,” demekle yetindim. “Başkasını sevdiği için mi?” “Bilmiyorum. Belki.” Ona belki, buna belki, sorular, sorular, karanlıkla el yordamı ile Arturo Bandini’nin şehvetini arayan yaralı ve bilge kadın, bir sıcak soğuk oyunu, Bandini sırrını ele vermeye istekli. “Adı ne?” “Camilla,” dedim. Doğrulup ağzıma dokundu. “Öyle yalnızım ki,” dedi. “O olduğumu hayal et.” “Evet,” dedim. “Sen o’sun. Adın Camilla.” Kollarımı açtım ve kendini göğsüme bıraktı. “Adım Camilla,” dedi. “Çok güzelsin,” dedim. “Bir Maya prensesisin.” “Prenses Camilla’yım.”
Fakat bütün çabalarıma rağmen Agnes giderek kafayı yiyordu. İrlandalı, aptal bir Katolik’ti ve Tanrı ile bu şekilde konuşulduğunu ilk kez duyuyordu. Birden, ben duş kabininin arka tarafında dans ederken nehre doğru koşmaya başladı. Francie’nin haykırdığını duydum – “Onu geri getir, boğulacak! Onu geri getir!” Peşinden koşmaya başladım. Yağmur tırpan gibi inmeye devam ediyordu. Ona dönmesi için bağırdım fakat içine şeytan kaçmış gibi körlemesine koştu. Gölün kenarına geldiğinde suya daldı ve kayığa doğru yüzmeye başladı. Peşinden yüzdüm. Kayığın yanına geldiğimizde onu devireceğinden korktum. Bir elimle onu belinden kavrayıp sakin bir biçimde konuşarak yatıştırmaya çalıştım, bir çocukla konuşur gibi. “Git yanımdan,” dedi, “ateistsin sen!” Tanrım, bunu duyduğumda yaşadığım şaşkınlığı kelimelere dökemem. Buydu demek? Bütün bu histeri krizinin nedeni Yüce Efendi’mize hakaret etmemdi. Onu kendine getirmek için gözünün üstüne bir tane patlatmak geldi içimden. Fakat su boyumuzu aşıyordu ve onu yatıştıramazsam kayığı devireceğinden korktum. Bu yüzden çok üzgünmüş ayağına yattım; söylediklerimin tek kelimesini bile kastetmediğimi, ölümüne ürkmüş olduğumu falan iddia ettim. Yatıştırıcı bir tonla bunları söylerken elimi belinden aşağı kaydırıp yavaşça kıçını okşadım.
Reklam
Sanatçı olmak istedi, yaşam sanatçısı olmak ona yetmedi, oysa tam da buydu bizi mutlu eden şey, öngörülüysek eğer, diye düşündüm. Sonunda kendi başarısızlığına âşık oldu, hatta vuruldu, diye düşündüm, kendini bu başarısızlığının içine, kendi sonuna kadar gömmüştü. Gerçekten de onun kendi mutsuzluğu içinde mutsuz olduğunu söyleyebilirim, ama mutsuzluğunu ansızın kaybedecek ya da mutsuzluğu bir anda elinden alınacak olsaydı, daha da mutsuz olurdu, bu da öte yandan onun aslında mutsuz olmadığının, mutsuzluğu nedeniyle ve mutsuzluğu ile de olsa mutlu olduğunun kanıtı olurdu, diye düşündüm, Birçok kişi, mutsuzluğun derinliklerine battığı için aslında mutludur, diye düşündüm ve kendi kendime Wertheimer'in herhalde aslında mutlu olduğunu, çünkü mutsuzluğunun hep bilincinde olduğunu, mutsuzluğundan sevinç duyabildiğini söyledim. Bu düşünce bana birden hiç de saçma görünmedi.
Neden bu kadar güzel bir günde kendimi hala hüzünlü ve eksik hissettiğimi düşündüm. Hayatımızda o kadar çok şey birden iyiye gitmeye başlamıştı ki eksik olan şeyler beni daha çok üzüyordu . Sadie " sanırım daha fazlasını istemek bencillik olurdu " dedi. Ona baktığımda ikimizin de aynı şeyi düşündüğünü fark ettim...
Carter KaneKitabı okudu
Seni Günlere Böldüm - Edip Cansever
Seni günlere böldüm, seni aylara Daha yıllara, yüzyıllara böleceğim Ve her zaman söyleyeceğim ki beni anla Böyle eskitilmiş de olsa bu kalbi Minesi çatlamış bir diş gibi durduracağım karşında. Şiirler söylenir, şiirler biter Biz bu sevdayı neresine sakladıktı sen ona bak da Kahverengi avuçlarına mı gözlerinin Tam oradan mı kahverengi yağan bir aydınlığa. Bütün günler yenileşir her bekleyişte Ve bütün dünler, bütün geçmişler Kapını açarsın ki bir de, hiç kimseler yok Çaresiz, benim sana gelişim de hep böyle. Dün akşama doğru turuncu bir bulut geçti Sonra bütün bulutlar hep birden geçti Anılar, anılar, belki hepsi bir kelime.
Plaja yayılan bu bütün zerafet ona birden bire kadın günah ve zinasının çiçekleşmesi gibi göründü. Bütün bu süslü kadınlar hoşa gitmek, çekmek, birini avlamak istiyorlardı sanki. Güzellikleri, sanki artık fethetmeye gerek görmedikleri kocalarından başka herkesin, bütün erkeklerindi. Raslanan, dikkat çeken, belki de beklenen, bilinmeyen bir aşık için güzelleşiyorlardı sanki.
Reklam
Keman
 KEMAN Derin bir uykudan uyanır gibiydim. Gözlerimi açmadan evvel iyice kendime gelmeyi bekledim. Etrafa bakındım. Bulunduğum yer tanıdık değildi. Neredeydim? Ne olmuştu bana? Bir türlü çözemiyordum. Yattığım yatağın hemen yanı başında bulunan pencere bir koruluğa bakıyordu.  Ama ne ev ne de bu koruluk bana aşinaydı. Karnıma bir sancı girince
Azalan nüfusun yaşam kalitesini düşürebileceği başka bir durum da, bir neslin bir öncekinden görece daha az sayıda ol­ması değil, yeni neslin sayısının birden çok eşikten birinin altı­na düşmesidir. Böyle durumlarda, nüfusun mutlak (sadece gö­rece değil) hacmi o kadar küçüktür ki, yaşam kalitesi düşer. En düşük eşikteki uç bir örneği düşünün: Adem
Sayfa 205 - DoğuBatı YayınlarıKitabı okudu
On beş yaşındaydım henüz, o ise yirmi beş ya da yirmi sekiz olmalıydı. Ne yapacağımı kestirmek güçtü benim için, annem evde yokken üstüne atılmaktan başka. Bir sonraki derste pantolonumun birkaç düğmesini açık bıraktım. Sonraki derste bütün düğmeleri açtım. Bu kez fark etti. “Bir şey unuttun galiba, ha Henry?” dedi. Pancar gibi kızarmış yüzümle ona baktım ve yumuşak bir biçimde neyi, diye sordum. Başka tarafa bakıyormuş gibi yapıp sol eliyle işaret etti. Eli o kadar yakındı ki dayanamadım, tuttuğum gibi pantolonumdan içeri soktum. Hemen yerinden fırladı; yüzü solgun, ürkmüş. O arada kamışım pantolonumdan dışarı çıkmış, zevkten titriyordu. Üstüne kapanıp anahtar deliğinden gördüğüm o el dokuması kilime dokunmak için elimi eteğinin altından içeri soktum. Birden kulağımın üstünde bir yumruk patladı, sonra bir tane daha. Beni kulağımdan tutup odanın köşesine götürdü , yüzümü duvara doğru çevirdi ve, “Şimdi pantolonunun düğmelerini ilikle, aptal çocuk!” dedi.
272 syf.
9/10 puan verdi
·
59 günde okudu
Kahrolsun zübükizm
Baştan uyarıyorum, ufak spoiler içerebilir. Ona göre okuyunuz. Gelelim kitaba. Aziz Nesin'in okuduğum ilk eseri olduğunu belirteyim. Dili oldukça temiz, nüktedan ve konusu akıcı. Aynı zamanda can yakıcı… Çünkü nedir Zübüklük? Şark kurnazlığıdır. İçten içe kendini diğerlerinden üstün görmek, kendini en zeki sanmaktır. Yalan söylemekte
Zübük
ZübükAziz Nesin · Nesin Yayınevi · 20126,2bin okunma
Reklam
DOSTLUK MAKALESİ
(Bana Göre de Dostluk Böyle Olmalıdır, Değil mi ,Değerli Dostlar) *** Dost ve dostluk dediğimiz, çokluk ruhlarımızın beraber olmasını sağlayan bir rastlantı ya da zorunlulukla edindiğimiz ilintiler, yakınlıklardır. Benim anlattığım dostlukta ruhlar o kadar derinden uyuşmuş, karışmış kaynaşmıştır ki onları birleştiren dikişi silip süpürmüş ve artık
Rica ederim, görüntüye aldanma. Bir zalimin dayanılmaz boyunduruğu altında inleyen bir halk, sonunda patlayıp zincirlerini kırarsa, ona zayıf diyebilir misin? Evini alevler saran bir insan, bütün kuvveti gerilip, sakinken yerinden oynatamayacağı yükleri kolayca taşırsa ona; hakaret görmenin öfkesiyle altı kişiyle birden dövüşüp alteden birine, zayıf denir mi? Ve azizim, gayret güçlü olmaksa, niçin o zaman aşırılık bunun karşıtı olsun?
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.