Yasaların yargısı doğru mudur
Ya da yanlış mıdır bunu bilemem;
Bildiğim tek şey bu hapishanede
Demir gibi sağlamdır tüm duvarlar,
Bir yıl kadar uzundur her geçen gün
Yıl bitmek bilmez, uzadıkça uzar.
Kabil'in Habil'i öldürdüğü
Günden beri hiç dinmedi acılar
Çünkü insanların insanlar için
Koymuş olduğu bütün yasalar
Tıpkı
İlişkide olduğunda her şey çok güzel başlıyor, tıpkı bir rüya gibi ama sonra içini bir korku kaplıyor: “Kaybetme Korkusu”
- Ya benden sıkılırsa?
- Ya beni aldatırsa?
- Ya beni eskisi kadar sevmiyosa?
Sonrasında birden rüya bitiveriyor. Sanki sevgiline bir büyü yapılmış gibi birden bire sana karşı ilgisizleşmeye başlıyor. Sana değer veren,
İçimizde bitmek tükenmek bilmeyen bir mutluluk özlemi var. Sürekli bir arayış içindeyiz. Hep bir şeyler arıyoruz ne aradığımızı bilmeden. Bizi mutlu edecek şeyi bulmak istiyoruz. Ama ne yazık ki mutluluklar hep gelip geçici, anlık. Gölgeler gibi zamanla kaybolup gidiyor.
Gene uykusuz, mutsuz, tedirginim. Sana yazmak, yazmak, yazmak istiyorum... Seni bütün şafaklarda, evrenlerin o ıssız ihanet saatinde öperim. Ve sen geçersin içimden. Bitmek bilmezsin.
... iyi bir evin yuva olabilmesi için orada bir aile olması gerekmez mi? Evlilikten söz etmiyorum sadece, birini seven, biri olmadan ötekide mutsuz olacağından aynı çatı altında yaşamayı seçmiş insanlardan bahsediyorum. Sadece bir eş de değil, müşfik bir anne, ona baktığında köklerini hissedebileceğin, onun bedeninde kendini görebileceğin bir baba, belki daha da iyisi bir şefkat gösterebileceğin bir evlat, onun, seni hayata bağlayacak bitmek bilmez sorunları... Böyle insanlar olmadan, düzenli tertipli de olsa, her tarafı bal dök yala, tertemiz de olsa bir mekana yuva denilebilir miydi?...
Kalbinin atışları değişiyordu onu gördüğünde. Artık o çok uzaklardaydı ve bitmek bilmeyen gecelerde kalbinin sızısıyla onu düşünüyordu. Aşk acısı düşmüştü bir kere yüreğine.
“Her yerde, bitmek bilmeyen anılar birer birer karşıma çıkıyor ve benimle alay ediyorlardı. ’Hayatının mükemmel olduğu günleri hatırlıyor musun?’ diye fısıldıyorlardı bana. ’Mutlu olduğun zamanları hatırlıyor musun?’”