Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Eğitim Sistemi
“Biz öğrenciyken hocalarımız günlük, hatta saatlik plan yaparlardı bizim için. ödevlerimiz, derslerimiz, ne yapacağımız son derece netti. tarih dersinde hangi konuyu çalışacağımız, geometriden hangi teoremi işleyeceğimiz, neler yazacağımız ve hangi parçayı tercüme edeceğimiz belliydi. bize yardımcı olur ve teşvik ederler, bazen de azarlarlardı. derse ilgimizin uyanması ve canlı tutulması gayet basit bir şeydi. şimdi ise durum çok farklı. ne yapacağımıza dair kesin bir plan yok. canımız nasıl isterse vaktimizi öyle geçiriyoruz. yapacağımız işleri planlama konusunda nasıl inisiyatif alacağımız bize hiç öğretilmediği gibi, bu zamana kadar hep yardımla ve destekle ilerlemiş kişiler olarak can simidiyle yüzme öğrendikten sonra öylece denize atılmış gibiyiz. boğulup gideceğimize hiç şüphe yok.”
Şunu anladık ki dertlerimizi ele alarak sadece konuşmak, durmadan gevezelik etmek bizi yalnız adiliğe, doktrinciliğe sürükleyecek, başka hiçbir işe yaramayacak; gördük ki bizim o akıl hocalarımız, önde giden kişilerimiz, hatta gerçekçilerimiz hiçbir işe yaramıyorlar. Saçma sapan şeylerden, sanattan, soyut yaratıcılıktan, parlamentoculuktan, hukuktan, daha bilmem ne karın ağrısından söz edip duruyoruz. Oysa asıl konu günlük ekmeğimiz, bizi boğarcasına üzerimize çullanmış boşinanlarımızdır, tek namuslu insandan yoksun olduğumuz için hisse senedi ile çalışan bütün şirketlerimizin arka arkaya iflas etmesidir, hükümetin sağlamaya çalıştığı özgürlük bile köylümüz meyhaneye gidip kafayı tütsüleyebilmek için kendi malını bile çalmaya hazır olduğundan belki de pek lehimize olmayacak.
Reklam
“Ah insanlarımız. Ah küçük hesaplarımız. Ah dün akşam ne yediğini unutanlarımız.”
Demek ki ne zaman içimizden, "Yapamayacağım ya Rabbi!" diye geçecek olsa hemen toparlanıp سَمِعْنَا وَأَطَعْنا "Rabbimiz böyle buyuruyorsa böyledir." diyeceğiz. Tabii ki eksiklerimiz, hatalarımız olur. Zorlandığımız her yerde Allah'ın affını talep ederek, O'na bel bağlayarak غُفْرَانَكَ رَبَّنَا "Bağışlamanı dileriz." diyeceğiz. Başka kapımız yok zira. … Hepimize zor gelen emirler yok mu? Niçin zor gelir? Sebebi o işin zorluğu değil, bizim o konudaki zayıflığımızdır.
"Öpücük kadar çirkin bir şey düşünemem" diyordu. "O da sadizm belirtilerinden bir şey, müthiş bir hatira... Öpücüğün ilkel şekli ne idi? Biliyor musunuz? Şüphesiz hayır, değil mi? Isırmak, ısırmaktı. Bizim pek eski asırlarda yaşayan babalarımız müthiş sadistlerdi. Dişisini gagasıyla öldüren sülünler gibi annelerimizi ısırıyorlardı. Zaman, geçen asırlar onların hastalığını tedavi etti, eğilimlerini yumuşattı. Bu ısırma hafifledi. Yavaş yavaş sonunda öpücük oldu."
“Yanıldığımı sanmıyorum muhterem peder. Biz Osmanlıyız. Babalarımız ve dedelerimiz asırlardan beri bu toprakta Türklerle birlikte, onların haklarına sahip olarak yaşadı. Bir zulüm, bir hakaret görmedik. Aldık, verdik, hak hukuk geçti aramızda… Devlet galip gelince bir kötülük görmedik, üstelik makamlar, unvanlar aldık. Fakat yenilince biz kötülüğe kalkıştık. Ne için? Yakışır mı bu? İşte işitiyoruz. Bizim dediğimiz Atina ordusu girdiği yerde bize köpek gibi bakıyormuş. Halbuki siz bayram yaptınız geliyorlar diye..”
Sayfa 86 - İletişim YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Anne olarak, aslında bizim denetimimiz altında olmayan şeyleri denetleyebileceğimize ve denetlememiz gerektiğini inandırılıyoruz. Çoğumuz çocuklarımızın davranışlarını kontrol etmeye ve iyi bir anne olduğumuzu kendimize, annelerimize ve tüm dünyaya kanıtlamaya aşırı derecede ihtiyaç duyuyoruz. Ancak, çocuğunu kontrol etmede çaresiz kaldığını hissederek öfkeye kapılan anne, bu duyguyla ilgili sorunlarımızın kaynağını oluşturan bir çelişki yaşıyor. Aslında kendi denetimimiz altında olmayan bir şeyi denetlemeyi kendi sorumluluğumuz olarak görebilir ve buna karşın, kendi davranışlarımız için sahip olduğumuz güç ve otoriteyi kullanmakta başarısız olabiliriz. Anneler çocuklarının belli bir şekilde düşünmelerini, hissetmelerini ya da davranmalarını sağlayamazlar, ama hangi davranışlara hoşgörü gösterip hangilerine göstermeyecekleri ve kötü davranışının sonuçlarının ne olacağı konusunda katı, kararlı ve açık görüş sahibi olabilirler. Ayrıca, aile bireylerinin tıkanmalarına yol açan modellerdeki kendi rollerini değiştirebilirler. Sorunun kendimizde —ya da çocukta ve çocuğun babasında— olduğunu düşünürsek, kendimize yardım etme çabalarımız başarısızlığa mahkûm olacaktır. Yüzeysel olarak böyle görünse bile aslında, aile hayatında tek bir suçlu yoktur.
Allah Filistinli Ummu Nidal'i korusun. Bu kadın Mahmud adındaki oğlunu Filistin'de Yahudilerin işgal ettikleri bir bölgeye göndermiştir. Oğlu yedi saat boyunca pusuya yatıp avını bekledikten sonra otomatik tüfeği ve el bombalarıyla oraya saldırmış ve öldürülene kadar savaşmış, öldürmüş ve sonunda kendisi de öldürülmüştür. Öldürülmesinden sonra annesine onun hakkında sorulduğunda; onu bu gün için hazırladığını, kör bir kurşunun isabet etmesiyle temenni etmiş olduğunun gerçekleştiğini ve onu sakladığı büyük eyleminden engellememesi için onu Yahudileri taşlamaya göndermediğini söylemiştir. Ona şöyle diyormuş: "Ben seni taştan daha büyük bir şey için istiyorum!" Bu anne şöyle demektedir: "Benim Allah yolunda sunabileceğim altı evladım var, ancak Mahmud'un gerçekleştirdiği gibi şerefli bir eylem için." Mücahid genç ne zaman olgunlaşacak ve düşüncelerini bu ve daha büyük işler için kullanacak? Bu gün bizim çabalarımızın, mallarımızın ve kardeşlerimizin fedakârlıklarının dörtte üçü kendi kısır görüşlülükleri ya da başlarının ve komutanlarının kısır görüşlülükleri sebebiyle meşru olduğu gerekçesiyle değersiz ve yersiz işlerde dağılıp gitmektedir! Ne zaman çabalarımız ve cihadımız ümmet için en doğru ve yararlı olan işlere yönelip odaklanacak? Ne zaman ümmet için daha uygun, daha değerli ve düşmanlarına daha zararlı olan seçimlerde bulunacağız? Sadece câiz ve meşru hudutlarında durmayıp câiz ve meşrunun derinliklerine dalarak onlardan cihad sancağını parlak ve pürüzsüz bir şekilde yükseltecek en değerli, en büyük ve en temiz olanını seçip çıkaracağız?
- Bizim de hatalarımız çok oldu. Gördüğümüz yanlışları söylemedik. Yönetime ne kadar çok insan katılırsa, o kadar az hata yapılır. Eskiden beri böyleydi ama son zamanlarda sadece kağan ve birkaç kişinin dediği oluyordu. Tanrı bizi cezalandırdı ve budunumuzun adını yeryüzünden kaldırdı. - Tanrı iyi insanları korur. Budunumuzun adı başka yerlerde yaşayacak...
Sayfa 171
“Ah insanlarımız. Ah küçük hesaplarımız. Ah dün akşam ne yediğini unutanlarımız.”
497 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.