"Yine ninem anlatmıştı. Bir müslüman gençle, bir Mecusi kızın hikayesini...
ikisi de başka şehirlerde yaşıyorlar. İki şehir büyük bir ırmak ile ayrılıyor. Bir yanda Müslümanlar, diğer yanda Mecusiler...Delikanlıyla kız birbirlerini çok seviyorlar ama aileleri farklı dinden oldukları için kavuşamıyorlar. Delikanlı her gün o ırmağı yüzüp sevdiğini görmeye gidiyor. Öyle coşkun ve derin bir ırmak ki bu, kimse delikanlının buraya yüzerek geçtiğine inanamıyor. Ama o, kışın ayazında bile sevdiğini görmek için bir an bile tereddüt etmiyor. kızı çok seviyor, yeryüzündeki en güzel mahlukun o olduğunu düşünüyor. Bir gece yine ırmağı geçip kıyıda sevgilisiyle buluşuyor çocuk. Öpüşüp koklaşıyorlar uzun uzun. Sevdiğinin yanından ayrılma vakti geline kızın yüzüne hayretle bakıp; 'senin gözüne ne oldu?' diye soruyor. Kız çok şaşırıyor tabii. 'Benim gözümün biri kördür bilmez misin?' diyor. Delikanlının aklı almıyor. Kızın yanından ayrılıp ırmakta daha üç kulaç atmadan boğuluyor...
Ninem derdi ki, kızın gözü en başından beri körmüş zaten,hatta delikanlıya eşi dostu da demiş böyle olduğunu. Ama o gözlerine, kulaklarına inen aşk perdesinden duymamış söylenenleri... Aşk yavaş yavaş geçince, o gece sevgilisinin kör olduğunun farkına varmış ve onu günlerce ırmaktan geçiren büyü bozulmuş. Onu boğan ırmak değil, arkının bitmesiymiş.
Bugün kaşımın altındaki bene dikkat edince, aklıma bu geldi..."