İnsanlar, kendileri için bir felaket demek olan dünya mallarını toplamakta bitimsiz bir yarış içine girmişlerdi. Ölünceye kadar süren bu mal biriktirme yarış ve hırsı, onları ölümsüz mutluluğa eriştirecek eylem ve çabalardan habersiz bırakmıştı. Öğüt vermenin hiçbir yararı yoktu onlara. Hiçbir güzel söz onları etkileyemezdi. Onlara karşı çıkmak, onlarla savaşmak da işe yaramazdı. Çünkü bu onların inatlarını arttırır, durumlarında daha da direnmelerine neden olurdu…
"Ormanda ağaç kesen ve bu odunları satarak hayatını kazanan bir oduncunun oğlu olarak dünyaya geldim. Büyüdüğümde ben de oduncu oldum ve babam öldükten sonra yaşadığı sürece anneme baktım. Annemi de kaybettiğim zaman, yalnız yaşamaktansa evlenmeye karar verdim. Böylece tek başıma kalmayacaktım.
Çok güzel bir Kıtırsoy kız vardı ve kısa zamanda
Herkesin karanlık bir odası vardır; anahtarını kimselere veremeyeceği, içinde korkularını, ataletlerini, aşırılarını, uçlarını ve kimseninkilere benzemeyen travmalarla dolu bir odası…
Korkular denilince 90’lı yılların sonunda ilk kez okuduğum Irvin D. Yalom’un Nietzsche Ağladığında adlı eserindeki; “Yirmi yıl düşündükten sonra korkuların
Türkiye Birincisi
Asla yeterince iyi olamadım. Aileme, anneme babama, onların bana harcadığı paraya layık
olamadım. Hayır, serseri değildim, geri zekalı da değildim, bir amacım da vardı ve bunu
gerçekleştirmek istiyordum. Çalışkan olmak... istiyordum. Çalışkan olmak için oturup çalışmak
lazım ben de biliyorum, söyledim ya geri zekalı değilim.
1- Geçen hafta New York'a gittiğimizde Saint Patrick Kilisesi'ni gördüm. Bayağı güzel bir evde oturuyorsun. (Frank)
2- Eğer ben Tanrı olsaydım, bu kadar iyi olmazdım. Bunu aklından çıkarma. (Michelle)
3- Canım Tanrım, kucaklaşmayı sen mi buldun? Çok güzel bir şey. (Brenda)
4- Sevgili Tanrı, niçin hiç televizyona çıkmıyorsun? (Kim)
5-
"Hep düşünmüşümdür, Woolf, Plath ve Marmara... Ve pek çok diğerleri... Neden sığamadılar bu dünyaya, neydi yaşamla dertleri? Hem bu dünyada yaşayamayacak kadar aciz hem bugün bile acizlikleriyle yazdıklarından söz ettirecek kadar güçlü... Neydi bütün bu kadınların ortak sancısı? Hepsi seçilmiş bir yok oluşu neden istediler, üstelik varoluşu da bir o kadar güzel anlatırken? Kocası tarafından aldatıldığı için, çocuklarının önüne biraz süt, biraz bisküvi koyup kapılarını kapattıktan sonra mutfakta intihar eden Plath'in tek derdi aldatılmak mıydı? Neden yaşadıkları çağa sığamadı bu kadınlar? Yaşam nerede olmalıydı?"
yer altından notlar
İnsan kendi kendine karşı tamamıyla samimi olabilir mi?
inandırıcı bir otobiyografi yazmanın imkânsız olduğu, insanın kendisi hakkında mutlaka birtakım yalanlar uyduracağı iddiasındadırlar
Sonra belki içimdekini kâğıda dökmek bana bir çeşit ferahlık verir
Yazmak ne de olsa bir iştir sonuçta
canım sıkılıyor, daima işsiz
2640
• Benim Âdem'e secde etmeyişime, hasedim sebep oldu diye yorumlanmaktadır. Halbuki o haset, Hakk'a karşı duyduğum aşktan, yani Allah'tan başka kimseye secde edilmez inancımdan ötürü idi. inattan, inkardan değildi.
• Gerçekten de her haset; dostluktan, sevgiden doğar.
2645
• O takdir edilmiş oyunu ben oynadım. Âdem'e secde etmemekle
Size sevgiye inanmayan bir adama ilişkin çok eski bir öykü
anlatmak istiyorum. Bu adam sizin, benim gibi sıradan bir insanmış. Onu alışılmadık kılan düşünme biçimiymiş. Sevginin
olmadığına inanırmış. Sevgi arayışında pek çok deneyim yaşamış elbette, çevresindeki insanları gözlemlemiş. Yaşamının büyük bir bölümü sevgi arayışıyla geçip gitmiş.
“İnsanlar, kendileri için bir felaket demek olan dünya mallarını toplamakta bitimsiz bir yarış içine girmişlerdi. Ölünceye kadar süren bu mal biriktirme yarış ve hırsı, onları ölümsüz mutluluğa eriştirecek eylem ve çabalardan habersiz bırakmıştı. Öğüt vermenin hiçbir yararı yoktu onlara. Hiçbir güzel söz onları etkileyemezdi. Onlara karşı çıkmak, onlarla savaşmak da işe yaramazdı. Çünkü bu, onların inatlarını artırır, durumlarında daha da direnmelerine neden olurdu.”