"Harese nedir, bilir misin? Develerin çölde çok sevdiği bir diken var. Deve dikeni yedikçe ağzı kanar. Tuzlu kanın tadı dikeninkiyle karışınca bu, devenin daha çok hoşuna gider. Kanadıkça yer, bir türlü kendi kanına doymaz... Ortadoğu'nun âdeti budur, tarih boyunca birbirini öldürür ama aslında kendini öldürdüğünü anlamaz. Kendi kanının tadından sarhoş olur."
İstanbul'un yoğun kargaşası içinde yaşayan İbrahim, çocukluk arkadaşı Hüseyin'in ölüm haberi üzerine memleketi Mardin'e gider. Onun Mardin'de başlayıp Amerika'da sona ermiş hayatını araştırmaya başlar. Böylelikle gizemli bir kadının peşine düşer.
Kitabı okurken sanki bir haber izliyormuş gibi hissettim. Belki de gerçek olduğu içindir... bilmiyorum. Kitapta beni en çok etkileyen kısım Hüseyin'in ölürken son sözleriydi. "Ben bir insandım." Gerçekten de insanı öldüren kılıç yine insandır. Hatta doğayı, hayvanı katleden insandır. İnsanın siyahı, beyazı, dini, mezhebi olmaz. Yani bu sebeplerden ötürü insana düşman olunmaz. Öldürülmez. O sadece insandır. İşte Hüseyin'in sevdası da Ortadoğu'da başlayıp Amerika'da son buluyor.