Şimdi rüzgârlara bak ki: Sair hakîmâne, kerîmâne faidelerinin ve vazifelerinin şehadetiyle, gayet mühim ve kesretli vazifelere koşuyorlar. Demek o dalgalanmak, bir Sâni-i Hakîm tarafından bir tavziftir, bir tasriftir, bir kullanmaktır. Dalgalanmaları ise, emr-i Rabbânînin çabuk yerine getirilmesine sür'atle çalışmaktır.
Şimdi bak çeşmelere,
DAĞ RÜZGARI
Kaderde senden ayrı düşmek te varmış
Doğrusu bunu hiç düşünmemiştim..
Seni tanımadan
Hele seni böyle deli divane sevmeden
Yalnızlık güzeldir diyordum
Al başını, kaç bu şehirden
Ufukta bir çizgi gibi gördüğün dağlara
Rüzgarın iyot kokularını taşıdığı denizlere git
Git gidebildiğin yere git diyordum
Oysa ki, senden kaçılmazmış
Babam, fırsat buldukça Edremit'e gider, hem aile efradını, hem çocukluk arkadaşı şair Mustafa Seyit Sutüven'i yoklar, hem de en büyük aşkı olan dağlarda, özellikle Kaz dağında kendi başına gezerdi. Böyle dağ gezmelerinden birinde başından geçen bir olayı anneme traji-komik bir öykü gibi anlatıyor mektubunda. Bu mektup tarihsiz ama galiba 1944
Yokluğun buz gibi soğuk
Uzaklardan bir ses olmanı isterdim, bir selam, bir nefes... 'Üşüme' diye seslenmeni isterdim... Bir el olmanı isterdim, bir kol... 'Özledim' deyip sarılmanı... En karanlık yerinde düşlerimin çıkıp gelmeni isterdim kınalı bir bahar gibi, umut ışığı olmanı isterdim hayatıma... Gelseydin ve yaslasaydım başımı omuzuna,
ben bulutlara bakıp onlarla eğlenmeyi, onlarla başka bir dünyaya gitmeyi annemden öğrendim.küçük yaşımdan beri "bulutlara bak, bulutların akışını seyret." demiştir bana annem.beraber bakardık bulutlara