Mecazlarla ve imalı anlatımlarla dolu bu alıntıyı ince bir fikir mülahazasıyla anlamaya çalışın. Bakalım kim ne anlayacak :-) Kendiliğinden Gösteriler'in en
büyük tutkunu koyunlardı; içlerinden biri vakit kaybettiklerinden ve soğukta
dikilip durmaktan başka bir şey yapmadıklarından yakınmaya kalksa (bazı
hayvanlar, gerçekten de, domuzlar ve köpekler ortalıkta görünmediği
zamanlar yakınıyorlardı), koyunlar o saat bir ağızdan, "Dört ayak iyi, iki ayak
kötü!" diye avazları çıktığı kadar meleyerek onu susturuyorlardı. Ama
hayvanlar bu törenlerden genellikle hoşnuttular. Ne de olsa, kendi kendilerinin
efendisi olduklarının ve yalnızca kendi yararları için çalıştıklarının
anımsatılması, yüreklerini ferahlatıyordu. Böylece şarkılarla, tören alaylarıyla,
Squealer'ın sıraladığı rakamlarla, tüfeğin gümbürtüsüyle, horozun ötüşleriyle
ve bayrağın dalgalanışıyla, ara sıra da olsa, açlıklarını unutabiliyorlardı.
Nisan ayında Hayvan Çiftliği'nde Cumhuriyet ilan edildi. Bir başkan seçmek
gerekiyordu. Tek aday olan Napoléon oybirliğiyle başkan seçildi.
...Önce, sesin gelir aklıma.
Çaresiz kaldıkça hep seni düşünürüm.
Güzel olan,
Dolgun başaklardaki sarışın sevinçli.
Sonra, Cumartesi günleri gelir.
Sonra gökyüzü gelir,
Hemen kurtulurum.
Bir yağmur yağsa da,
Beraber ıslansak...
Üç yaşında da yalnızdı, on beşte de, seksende de,
Yağmurların altında, bulakların kenarında.
Türküsünde, koşmasında, şarkısında,
Tamamda da, noksanda da,
Papatya gibi yalnızdı, kuşyemi gibi ya
Bir delikanlıyla bir genç kız birbirlerine çılgıncasına aşık olmuşlardı, diyordu annemin sesi, ben rüya ile kendimden geçme arasında bocalarken. ”Ve nişanlanmaya karar verdiler. Nişanlılar her zaman birbirlerine armağan sunarlar. Ama delikanlı yoksuldu - sahip olduğu tek zenginlik, ona dedesinden kalan saatti. Sevgilisinin güzel saçlarını düşünerek, ona çok güzel bir gümüş tarak alabilmek için, dedesinden kalan saati satmaya karar verdi.
Genç kızın da sevdiği erkeğe nişanlık armağanı alacak parası yoktu. O da, yaşadığı yerin en büyük tüccarına giderek saçlarını sattı. Eline geçen parayla da, sevdiği adamın saatine altın bir köstek satın aldı.
Ve nişanlanacakları gün yeniden buluştuklarında, genç kız ona, sattığı saat için ona bir köstek armağan etti; delikanlıysa genç kıza, kestirdiği saçlarını taraması için gümüş bir tarak.
BENİ UNUTMA
Bir gün gelir de unuturmuş insan
En sevdiği hatıraları bile
Bari sen her gece yorgun sesiyle
Saat on ikiyi vurduğu zaman
Beni unutma
Çünkü ben her gece o saatlerde
Demek ki insan öncelikle üç şeyi istiyor. Yaşamak, başkasından bir ya da birkaç saat fazla yaşamak ve ne olursa olsun yaşamak. İkincisi mutlu olmak. Acılardan süzülüp üretilen mutluluk bile olsa...Aşk ya da nefretin kalıntıları da olabilir bu... Sadece ölerek yakalanamıyor mutluluk. Aşk insan için büyük mutluluk kaynağı olabilir. Ancak sadece aşka dayanarak yaşanmıyor. Sadece aşka dayalı yaşam olamayacağı için de kaçınılmaz şekilde yaşamın üçüncü nedeni oluşuyor. Bilgi. Gerçeği bulmak için yaşamak! Mutluluk denilen de bu değil mi zaten? İnsanın bilgiye susamışlığını gidermek için sadece aşk yeterli mi? Hayır, dalga denizin ta kendisi olabilir mi?
Hayatına kastedilmemesi için icabında canımızı feda etmeye azmetmiş olduğumuz büyük Atatürk gözümüzün önünde güpegündüz fani hayata veda edip gidiyor, herkes elleriniz kavuşturmuş, büyük bir acz içinde tazimkarane bir vaziyet almış duruyor ve kimsenin elinden bir şey yapmak gelmiyordu. Aman yarabbi... Adeta dehşet içindeydik.
Bir ara Hasan Rıza dayanamadı, büyük bir teessür içinde bana:
''Kılıç bak, koca bir tarih göçüyor'' dedi.
Saat tam 9'u 5 geçiyordu.
(Kılıç Ali Büyük Önder'in Koruması)