Mahremim, canım, cananım, efendim!.. Seni ben nimete erişmeden, daha Allah'ın elçisi olmadığın zaman sevdim. Gözümde nurum, gönlümde sürurum idin. Bilesin ki dünyamı nurunla aydınlattığın her bir saniyeden bir asır kadar huzur duydum.
Halim yok yeniden yollara düşmeye.
Bir ömrü rüya etmeye takatim yok.
Kime ne söylesem canım efendim!
Hasanım Ali, Hüseynim Ali, Hevesim Ali!
Kalbini unutan insan, neyi unutmaz ki !
Gözüm nûru, efendim, sana biraz kahve göndereceğim. Gazetede okudum. Ankara’da bulmak zormuş. Bilirim seversin kahveyi. Fatmanım kavurur, öğütür yahut çeker. Sen kendi elceğizinle pişirir içersin. Yahut içersiniz Memed’ inle. Belki de buna ihtiyacınız yok, imkânlarınız elverişli. Ama benim aklımdan böyle geçiyor. Lütfen kabul et canım. Başkaca -ipe sapa gelip gelmemesi önemli değil- bir emrin, isteğin olunca ilk beni sesle. Beni çağır. Gerçi Huriye Hanım ömrü boyunca yanında yörende sürtünen serserileri temizledi ama şükür süpürgesi bana değmedi. Amma da hökerekli karı be! Nerdeyse çiğ çiğ yiycekti beni. Ömrü bol olsun.