Ne yapayım bilmiyorum
Yemin billah beynim duruyor
Sağa gitsem çıkmaz sola gitsem daha beter
Ümitsizlik gırtlağıma yapışıp namusuma göz dikerken
Şu mavi gökyüzü benim gözümde boyanmış bir tavandan ibaret
Birde kaç derece bilmem ama lambası var tepemde, kavuruyor
Şu şiirler olmasa karşımda bir solukla bir yerlere yetişmeye çalışan insanlar suret
Birincisi kalın kaşlı esmer güzeli
gül fidanı misali incecik o incecikti beli
Kim bilir kimle evli
Evlendi de iki çocuğu oldu
dediler
hâlâ ince mi beli bilmiyorum
keşke görsem yine
hemen tanırım
Niyazi'ye Aksaray'da rastladım. Kent içi yolculuklarımızı taşıt araçlarına başvurmadan yapardık o günlerde! Hep bir halliydik. Girdim koluna, Lâleli'ye doğru yürümeye başladık.
«Şiir yazıyor musun?» dedim laf olsun diye.
«Başka ne yapabilirim ki...» dedi, «En güzeli, dergiler yayınlamak için bizden para da istemiyor!»
En
Şiir,
Hayatın yoğun günlerinin en anlamlı durağı,
Yorgun bedene küçük bir dinlenme,
Okunamayan dönemlere ilaç,
Ruhumuz daima ona aç...
Tayindi, taşınmaydı derken elime kitap alamaz olduğum bir dönemde tanıştım şairin kalemiyle. Daha kapağından çekti beni içine. Elime alır almaz başladım. Bir sayfaydı, iki sayfaydı derken, bakmışım sonuna
benim adıma ne yazıyorsun bunlar benim anlatmak istediğim şeyler değil. ben şiir yazarım bunlar deneme türü bir şey bazı yerlerde öyküye kaçan. öykü yazan arkadaşım var. ona gıcıklık olsun diye bazı yerlerinde kaçtığım doğru. ama benim hayatım bu. bazı yerlerde şiirsel bazı yerlerde öyküleyici çoğunlukla görünez üzer nemden rutubetten silik bir
Hasretinden Prangalar Eskittim okumaya niyetlenirken herhangi bir inceleme yapma fikri yoktu aklımda. Kitabın son sayfalarında
Ahmed Arif ile yapılan bir röportaj çok hoşuma gitti ve bunu inceleme olarak kullanmak istedim. Keyifli okumalar.
V.Ö.: Şiire başladığınızdan bugüne dek, ülkemizde çeşitli şiir deneyleri oldu. Siz şiirinizi bu etkilere kapama yolunu seçtiniz
+ “Nasılsınız?”
cümlesiyle bir çırpıda yanında bitivermişti küçük kız. Kelime dudakları arasından kayarken, ayakları da aynı hızla adımlarını taşımıştı sanki yamacına. İki hareket aynı anda vuku bulmuş, birbirine diş geçirmişlerdi aynı zamanda. Sorunun muhatabı olarak, bu cıvıltı üzerine, özenle yerleştirdiği kolunu koltuktan çekti, baş parmağını
1913 yılı, 23 Mart gecesiydi.
Eğer o kış akşamı hâlet-i ruhiyemi anlatmak isteseydim derdim ki hayatımın en kayda değer anlarıydı. Hayatımın acayipliklerini sunmak istiyorum size, doğasını garipliklerimin; tiksinç doğamı, beni daima doğru bir yola sevk olmaktan alıkoysa da asla hiçbir şeye değişmeyeceğim doğamı: bazen dürüst kıldı beni, bazen