Anadolu'nun bir ucundan öteki ucuna, önce vagonları tıklım tıkış dolu bir trende, sonra da buz gibi havada at arabalarında sürdürülen eziyetli ve uzun bir yolculuk yapmışlardı. Nihayet menzile ulaştıklarında, acı hakikat, beyazlar giyinmiş bir cellat gibi dikilmişti karşılarına. Cehennem, alev kırmızısı ve yakıcı olmalıydı. Oysa, onları bekleyen cehennem, bembeyaz ve dondurucuydu. O kadar
dondurucuydu ki, erlerin elleri, ayakları, yüzleri yanıyordu soğuktan. Tıpkı ateşe değmiş gibi, yanık yaraları açılıyordu soğukla temas eden tenlerinde.
Birçok tembellerden ve namazı terk etmiş kimselerden duyuyoruz, diyorlar ki:
Cenabı Hakk'ın bizim ibadetimize ne ihtiyacı var ki, Kur'an'da çok ısrarla bizden ibadet istiyor? Ve yine diyor- lar ki: Neden Kur'an, namaz kılmayanları Cehennem gibi dehşetli bir ceza ile tehdit ediyor? Kur'an'm o güzel ve tatlı iladesine bu hiddet ve şiddet nasıl yakışıyor?
Isterseniz önce birinci suâlin cevabını verelim:
Cernabı Hak, hiçbir şeye muhtaç olmadığı gibi, bizim ibadetimize de muhtaç değil. İbadete muhtaç olan biziz. Çünkü sen ve ben mänen hastayız. İbadet ise manevi yara- larımıza ilaç ve merhem hukmündedir. Şefkatli bir doktor, hastasına faydalı ilaçları içirmek için ısrar etse, hasta o sel- katli hekime: Senin ne ihtiyacın var, bana bunları içirmek için ısrar ediyorsun? dese, ne kadar manasız konuşmuş olur, değil mi?
İşte "Cenabı Hakk'ın benim ibadetime ne ihtiyacı var. benden ısrarla namaz istiyor" diyen ondan daha çok manasız ve mantıksız konuşmuş olur. Çünkü ilacı içmek, doktorun değil, hastanın menfaatinedir.
Henri Barbusse'ün ,1908'de okurla buluşan ilk romanı Cehennem,tekbencilik felsefesi olarak bilinen Solipsizm'e dayanan,"Var olan tek zihin benim" ya da "Benim zihinsel durumlarım var olan tek zihinsel durumlardır." İfadesiyle kendini açıklayan,kitapta bahsi geçen karakterin anlatımında da kendini hissettiren
GÖRMEDİN Mİ !
Görmedin mi önden giden acizi,
Ne kibiri kalmış,ne çıkıyor sesi,
Görmedin mi ben diyen nefsi,
Gözü açılmış, tükenmiş nefesi.
Görmedin mi ihtiyarın halini,
Goethe için geçerli düstur şudur: feragata evet, fakat bu dünyada dolu dolu bir hayat yaşamak için; bu dünyada düşmanca bir tavırla şehvetin öldürülmesine hayır. Bu onun tabiat dindarlığıyla alakalıdır. Bununla birlikte o asla İslam tasavvufunun çevresinden kopmaz. Goethe, dünyayı reddetmeyen Allah aşkı için bizzat Müslümanların amme şahidi, sufi ve şair Hafız'a istinat etmektedir. Kur'an'da müteaddit defalar öte dünyadan, kâfirler için cehennem cezalarından ve inananlar için cennet mükafatlarından bahsediliyorsa, o zaman insanlar bu Mukaddes Kitap'ta daha bu dünyada, daha doğrusu tabiatta, Allah'ın müessiriyetini fark etme, buna sevinme ve buradan kendi menfaatini temin etme yönünde teşvik edileceklerdir.