Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve sellem)'in şöyle buyurmuştur: "Kim insanların kendisi için kıyama durmalarına sevinirse Cehennem'de oturacağı yeri hazırlasın."
Tirmizi 2755
Evet, ağlamaklı oluyorum, demdir bu.
Hani, kurşun sıksan geçmez geceden,
Anlatamam, nasıl ıssız, nasıl karanlık...
Ve zehir-zıkkım cigaram.
Gene bir cehennem var yastığımda...
Utanç. Utanç ve kendime dönük nefret. Bunaltı! Sevdikleri zaman, rengime rağmen sevdiklerini söylüyorlar. Nefret ettikleri zaman da bunun rengimle ilgisi olmadığını eklemeyi unutmuyorlar...
Sevgi ya da nefret, her iki durumda da cehennem benzeri bir çember içinde buluyorum kendimi. Yüz çeviriyorum bu tufan öncesi kıyı gözcülerinden ve kendi
kardeşlerimin boynuna atılıyorum, benim gibi siyah derili olanların boynuna. Ama asıl trajedi onlarla kopuyor, beni reddediyorlar.
Beyazlardan farkı yokmuş onların da. Beyaz olmalarına az bir şey kalmış zaten; Beyaz kadınlarla evlenecek, sütlü kahverengi çocuklar çıkaracaklarmış ... Ve derken, günün birinde, kim bilir ...
Düş görüyordum..
Hiçbir şeye rast gelmeyen, kendisine de rastlamayacaktır; fikirlerimizin, hatta reflekslerimizin bile kurbanı olduğu bu imansız çağrılar, bu kararsız inançlar, bu şevkten yoksun ateşlikler buradan kaynaklanır. Bu dünyayla ve diğeriyle tüm ilişkilerimizi düzenleyen müphemliği evvela kendimiz için muhafaza ettik; sonra onu çevremize yaydık ki kimse ondan yakasını sıyıramasın, hiçbir canlı hâlâ neye katlandığını bilemesin. Artık hiçbir yerde net bir şey yok: Kendi hatamızla şeylerin kendisi sallantıda ve bulanıklığa batıyor.
Bize gereken, kurtuluşunun peşine düşmüş herkes için vazgeçilmez olan dua etme imkânını hayal etme vergisi. Cehennem, tasavvur edilemeyen duadır.
Tekeşliliği etkileyen en önemli faktör, az nüfuslu bir bölgedeki hareketsizliktir. Eğer bir erkeğin evden ayrılma fırsatı azsa ve kendi karısından başka kadınları nadiren görüyorsa karısına sadık kalmak onun için kolaydır; fakat yanında karısı olmadan seyahat ediyorsa veya kalabalık bir şehirde yaşıyorsa sorunun çözümü, orantılı olarak güçleşir. Tekeşliliğin ikinci en büyük yardımcısı batıl inançtır: "Günahın" ebedi cezaya yol açtığına gerçekten inananların bundan kaçınması beklenebilir, beklendiği kadar büyük çapta olmamakla birlikte bir dereceye kadar da öyle olur. Erdemin üçüncü destekçisi kamuoyudur. Tarım toplumlarında olduğu gibi, bir erkeğin her yaptığının komşularınca bilindiği yerlerde, geleneğin kınadığı şeylerden kaçınmak için güçlü nedenler vardır. Fakat doğru davranışı destekleyen bütün bu nedenler, artık eskiden olduklarından çok daha az güce sahipler. Daha az insan izole yaşıyor; cehennem ateşine olan inanç yok oluyor ve büyük şehirlerde kimse komşusunun ne yaptığını bilmiyor. Bu yüzden, modern sanayileşmenin yükselişinin öncesine göre tekeşliliğin erkeklerde de kadınlarda da azalması şaşırtıcı değildir.