Dikkat spoiler içerir.
İlk defa okuduğum bir yazardan oldukça güzel bir polisiye roman. Bir Ankara polisiyesi. Siyasal'da öğrenci olan Mehmet Cemil, sınava giderken Görkem adlı bir kız öğrencinin öldürüldüğü haberini alır. Dedektifliğe hevesi olduğundan bu işi araştırmak ister. Ve yakın arkadaşı Zafer ile polis Demir Abi'si ile beraber soruşturmanın içine dalar. Bu arada da Gülizar Müjde ile tanışır. Cinayetin işlendiği yerde bir fotoğraf vardır. Fotoğrafın ne olduğunu ve ne anlama geldiğini bulmaya çalışırken cinayetler işlenmeye devam eder. Gülizar ile Mehmet arasında bir yakınlaşma olur ama Gülizar tedirgindir? Cinayetler neden işlenmiştir ve Mehmet Cemil bu cinayetleri çözebilecek midir? Soluksuz okunan bir roman.
Makyajsızdır bu güzel çehreler
Yüzlerini sen pudrasız bırakma Allahım
Ya kaldır şu FaceSwaplarını
Ya fondotensiz bırakma Allahım..
Toplanın ey Goriot Baba’nın kızları,siz de Laios’un şişikliği kollarına vurmuş dar t-shirtlü oğulları.Bu kitap size inmiş İncil’dir.Gelin okuyun,topluca okuyun ve resmini instagrama Brazil Santos’la beraber atmayı
Cemil Meriç'in retinası henüz 38'inde çatlayıp giderken, yani bu ülke gözlerini kaybederken Ahmet abi, sorulacak soru bu değil belki de, çok üzgünüm ama ;söz değil, sabır değil, kalp değil, hırs değil, bir retina niye çatlar?
Duvardaki saate bakınca donup kalıyorum; ne akrep ne yelkovan ne de karga başı var.Kendi saatime bakıyorum ;boş bir kadran.Şaşkınlığım iyice artıyor.
"Saate ne oldu Vahit Abi? neden hiçbir şey göremiyorum?"
Vahit önce duvardaki, sonra kolundaki saate bakıyor.Başını kaşıyor.Onun da bir şey anlamadığı ortada.Omuzlarını kaldırıp boş boş bakıyor yüzüme.
Tek başına oturan adam "Saat yok," diyor, "zamanı kaybettik."
"Nasıl kaybettik?"
"Ben ne bileyim işte,"diyor."kaybettik."
Birden paniğe kapılıyorum.
"Bankalarda işler durmuş mudur?"
"Sen ne diyorsun abi," diyor, "hayat durdu,hayat..."
"O zaman,yapacak bir şey yok," diyorum, "bana elli gram daha votka ver."
Hayatın dışarıda nasıl durduğunu bilmiyoruz.İnsanlar en son ne yapıyorsa öylece kalmış olmalılar.Uçaklar,kuşlar,kargalar,hepsi patır patır düşmüştür.
"Daha önce de olmuş muydu?"
"Çook," diyor.
Vahit de ben de ilk kez böyle bir şeye tanık oluyoruz.
"Dua edin buradayız,"diyor, " bak bize bir şey olmadı."
"Biraz şöyle yaklaşın dedi genç fotoğrafçı.
Tam deklanşöre basacakken makinesini indirdi.
'Abi biraz gülümseyin,' dedi, 'mahkum gibi duruyorsunuz.'
'Ben gardiyanım,' dedi adam."
Cemil Meriç'in retinası henüz 38'inde çatlayıp giderken, yani bu ülke gözlerini kaydederken Ahmet abi, sorulacak soru bu değil belki de, gerçekten çok üzgünüm ama; söz değil, sabır değil, kalp değil, hırs değil, bir retina niye çatlar?
"O herif belaydı değil mi abi? Degildi Gero. Neydi peki? Çok yalnızdı. Biz de yalnızız. Buraya gelen herkes yalnız. Ne kadar içseler de değişen bir şey olmuyor. Sana bir şey soracagım Gero. Sor Feridun abi. Doğru adres var mıdır? Yoktur. O vakit, yüzünüz kuşlar yüzünüz."
Sokakta kalmışlardı işte. İkindi namazı sekiz rekâttır, demişti biri, çabucak kılınıp biter. Hele cenaze olunca, imam daha da kestirmeden gider.
O zaman, demişti Ağır Abi, birer çay daha içer kalkarız.
Her gün biraz daha mutsuz olduğu işinden ayrılacağını, bu karmaşık kentten kaçmak istediğini Hakkı'ya söylediğinde, "Abi, kafaya format atmak lazım. Keşke ben de yapabilsem," demişti. Âlem adamdı Hakkı. Bilgisayarını formatlatacak gücü yoktu. Günden güne kilo alarak öfkesini bedeninden çıkarıyordu.