Yeni katılmıştı mafyaya ercep abi her gün yeni görevler alıyodu. Bir gün çok yorgun geldi mekana noldu dedim yok bi şey bea dedi baktım listeye görevde almamıştı yengeyle kavga etmiş meğer pavyonda basılmış dansöz sevgilsini vurmuş yengem ah be yengem neden yaptım abimin hayalleri yıkıldı.
“Kitap kapağında kuş riskliydi. Hem kendileri kaçıyor hem de geridekiler yarım kalıyordu. Bir kitap yazarsam asla kapağına kuş koydurmayacaktım. Eğer illa kuş koymak gerekecekse de kuşları bir kafesin içine çizdirirdim. Bu kuş olayının şurası da ilginçti, hangi davetin büyüsüne kapılıp gelmişlerdi? Cemil Abi gibi bir öykücünün kitabından kaçıp ne umuyorlardı?”
Yıllardır görüşmüyorduk, ama bunda bir sitem yoktu. Kaçınılmaz bir kopuştu bu. Baştan kabullenilmiş bir kopuş. Yaşlanmış, yıpranmış, bitirimliğini yitirmiş, söz geçiremediği kızının karşısında yenilgiyi kabullenmiş bir abi vardı karşımda. Birçok şey gibi o da bitmişti.
Yakupoğlu'nun kitabını okudun mu?" Cemil hafifçe irkilip, "Okumak üzereyim abi" dedi.
"İnsan kitap okurken yaşar. Yaşarken okumalı. Aslında bütün bir yaşam bir kitaba benzer bazen. Yaşamı da bir kitap gibi toptan alırsın eline ve bir gün toptan bırakırsın ama onu sayfa sayfa okuyabilirsin. Ve hiçbir kitabın seni kandırmasını, sana yalan söylemesini istemezsin."
Cemil, sebebini anlayamadığı bir hüzün duydu içinde. O gece Cemil Yaşamın Kerteriz Defterleri'nden Dürüstlük Üzerine'yi okumaya başladı.
Annem de bir iş ayarlamıştı, İş Bankası genel müdür yardımcılığı da yapmış bir aile dostumuz aracılığıyla, ki onların oğlu Taylan Abi de benden 4-5 yaş büyük Saint-Joseph mezunuydu: Kambiyo servisine doğrudan şef yardımcısı olarak girebilecektim. Bunların yanı sıra bir özel liseye sosyoloji-felsefe, bir ortaokula da Fransızca öğretmeni,
Abdülkadir, böylesi bir tepkiyle karşılaşacağını hiç hesaplamamıştı.. Korkuyor dese... Haşa. Ömrü boyunca idam yaftasını boynunda taşımış, işgal altında bile istihbarat teşkilatı kurup Anadolu'nun bilgi, silah ve mühimmat ihtiyacını karşılayan bu adam korkmazdı. Hiçbir şeyden, hiç kimseden korkmazdı.
- Söylediklerim hoşuna gitmedi mi?
- Estağfurullah abi.
- Görüyor musun?
Gözlerini kaldırıp baktı. Gümüş tabakadan çıkardığı sigarayı küçük bir ağızlığa takmaya çalışıyordu.
- Bu yasemin ağızlığı Doktor Nazım verdi. İstanbul'a geldiğinde Yakup Cemil'in karısından satın almış. "Sen burada keyif sürerken Nevber Hanım, açlık mücadelesi veriyor" dedi. Atıp gitti önüme. O gün bugündür hep bu ağızlığı kullanırım. Neden? Bana ders olsun diye.
Derin bir nefes alıp geriye yaslandı.
- Nevber Hanım gibi daha çok emanet var sahip çıkamadığımız. Açlığa, sokaklara terk ettiğimiz. Onları kurtarmayı becerememişiz, devleti mi kurtaracağız Abdülkadir?