Kaydedilenler...
SOKRATES: Hera adına, dinlenmek için güzel bir yer. Çınar yüksek ve dalları geniş bir alana yayılıyor, salkım söğüdün yüksekliğiyle gölgesi çok güzel ve çiçek açmış haliyle çevresine nefis kokular yayıyor. Islak ayaklarımdan anladığım kadarıyla çınarın altından akan şirin pınarın suyu çok soğuk. Etraftaki genç kız heykelciklerine ve heykellere bakılırsa burası Nymphelere ve Akheloos'a adanmış kutsal bir mekan olmalı. Dahasını istersen, hoş ve iç açıcı esinti tatlı yazlık ezgilerle cırcır böceklerinin korosuna eşlik ediyor. Ama her şeyden en sevimlisi, hafif bir eğimle yayılan şu gür çim. Toprağa uzandığımızda bizi dinlendiren bir yastık olacak. Demek ki sevgili Phaidros bana çok iyi rehberlik etmişsin. PHAİDROS: Ama sen de tuhaf adamsın dostum! Buranın yerlisi gibi değil, gezintiye çıkarılan yabancılar gibi konuşuyorsun. Kentin sınırları dışına çıkmadığın gibi, gördüğüm kadarıyla surların dışına da çıkmıyormuşsun. SOKRATES: Affet beni sevgili dostum. Ben öğrenmeye tutkunum ve ağaçlarla kırlar bana bir şey öğretmezken kentteki insanlar çok şey öğretir. Ama beni dışarı çıkarmanın yolunu buldun sanırım. Çünkü insanların önlerinde yaş bir ağaç dalı ya da meyve sallayarak aç hayvanları istedikleri yere götürebildikleri gibi, sen de kitaba yazılmış söylevlerle bana bütün Attika'yı ya da istediğin başka her yeri gezdirebilirsin. Şimdilik buraya geldiğimize göre çimlere uzanacağım, sen de rahat hissedebileceğin herhangi bir konumda söylevi okumaya başla.
Süreyya'nın Rahmindeki Boşluk...
Bazen, Süreyya yanımda uyurken öylece yatar, esintide bir kapanıp bir açılan tahta kepenklerin gıcırtısını, cırcır böceklerinin bahçeyi dolduran cıvıltısını dinlerim. Ve Süreyya'nın rahmindeki boşluğu neredeyse climle dokunurcasına hissederim; yaşayan, soluk alan bir şey gibi. O boşluk evliliğimize, kahkahalarımıza ve sevişmelerimize sinsice sızdı. Gecenin ilerleyen saatlerinde, yatak odamızın karanlığında onun Süreyya'nın bedeninden ayrılıp aramıza girdiğini, yerleştiğini hissederim. Aramızda uyuduğunu. Yeni doğmuş bir bebek gibi.
Sayfa 193Kitabı okudu
Reklam
...cırcır böceklerinin sesi sıcağı daha dayanılmaz bir hale getiriyordu.
Sayfa 141 - Cem Yayınevi
Uzaktan bir kuş ölüm-kalım, ölüm-kalım diye ötüyordu ve cırcır böcekleri sustuğunda daha da yüksek sesle ötmeye başladı.
Çocukluğumda tuhaf, çılgın bir neşemde vardı. Hayattan, başlayan ve biten günden tekrar başlayacak olmasından duydum derin bir memnuniyet vardı. Bir günün içinde rahat hareket ederdim. Bir gün benim içimde kendiliğinden kıpır derdi. Dün ve ben beraber yol alır ya da öylece dururduk. Ben günümden ayrı bir varlık değildim, sabahı da, öğle sıcağında, uzun öğleden sonraları da duyar günün bazen uzunluktan sıkılıp geliştiğini ve akşama kavuşmayı arzuladığını söz verdim. Akşam nihayet yaklaşıp gün kararınca fıskiyeler, hortumlar, akşam sefaları ve cırcır böcekleri oh deyince, incir ağaçlarından gelen incir sütü kokusu ve yaprakların arkasından ele yapışan zamk, yerlerde ezilmiş incirlerden yükselen şekerli bir eyvah kokusu ve duvardaki yemyeşil yosunun kendini halı sanmasına kadar uzanırdı. Günün daha sabahtan, hatta uyanmaya yakın bir ağrı olmasına daha vardı. O vakit ağrı ile yeri belirsiz ya da tüm vücuda yayılmış bir ağrı ile uyanılır, gün öyle biterdi. Belki de bitmez de öndeki zamana uzanır, önüne gelen her şeye sarılırdı. Ama çocukken şimdi bana tuhaf gelen bir dostluğu vardı, diyebilirim ki her şeyin. Her şeyle birden nasıl böyle bozuşuldu, ne tuhaf.
Sayfa 54
beynimde yaralı bir cırcır böceği tek dileği, bir türkü daha söyleyip ölmek.
Sayfa 77 - uzun bir şiirin son dizeleriKitabı okudu
Reklam
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.