Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
II. Hişam sarayında yalnız başına, saray efradı ve nazırlarıyla gündelik ilişkiden yoksun kalmıştı. Mansur çocuğun kendini güzel sanatlara adadığını ilan etti ve yahtılmasını sağladı. Aynı zamanda, vezir güce özenen diğer yüksek makam sahiplerini de sapkınlık ve sadakatsizlikle suçladı ve sürgüne gönderilmelerini ya da öldürülmelerini sağladı. Abdullah, "bahanesi," der, "hayatta kalmalarının çok uyumsuzluğa ve hoşnutsuzluğa yol açacağı ve sonunda Müslümanlığın sonunu getireceğiydi." Adı artık Cuma hutbesinde halifeninkiyle birlikte okunuyordu, bu da saray hiyerarşisinin tepesine tırmandığının kanıtıydı.
250 syf.
10/10 puan verdi
#virginiawoolf der ki, 30 yaşından önce kitap yazmayın. Ama Lara gibi genç yazarlarla yolum kesişince diyorum ki halt etmişsin sen Öyle güzel genç kalemler okudum ki bu aralar kadar, iyi ki yazmak için büyümeyi beklememişler dedirttiler bana.Yazdıkları şeylere şaşırdım evet çünkü boylarından büyük hikayeler anlatmışlardı bize ama sonra bu
55
55Lara Taş · 20231 okunma
Reklam
112 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
4 günde okudu
Küçüklerin gözünden büyüklerin dünyası.
Okumakta geç kaldığım ve sürekli ertelediğim başyapıt. Keşke daha önce okumuş olsaydım diye düşünmeme sebep olan kitap. Her ne kadar çocuk klasiği olarak bilinse de aksine büyüklere de bir ders niteliğinde olan kitaptır kendisi. Kitapta bir çocuğun gözünden büyüklerin dünyası anlatılır ve bu çok açık ve etkileyici bir şekilde aktarılır. Kitaptaki resimler hikayeyle adeta bütünleşmişitir. Kitabın birçok yerinde yalnızlığa, bir dost ihtiyacına vurgu yapılır. Öyle ki bir konuşmada geçen "kalabalık arasında da yalnızdır kişi" sözü bunu destekler niteliktedir. Yapılan çeviri (
Cemal Süreya
Cemal Süreya
ve
Tomris Uyar
Tomris Uyar
sayesinde) kitabı bambaşka bir noktaya taşımıştır. Dili çok sade ve akıcıdır. Okurken çok zevk aldım. Bir an önce okunması gereken kitaptır. Herkese tavsiye ederim. Keyifli okumalar.
Küçük Prens
Küçük PrensAntoine de Saint-Exupéry · Can Çocuk Yayınları · 2015235,3bin okunma
Çocuğu gecenin bir yarısında uyandıran gece korkuları gün içinde iyi yönetilmemiş duyguların ifadesidir.
184 syf.
10/10 puan verdi
Spoiler bulunur. Küçük bir çocuğun iç dünyasını tüm gerçekleriyle... Bir solukta bitirdiğim başka bir kitap. Kitabın konusu sürekli şiddet gören Zeze ve onun hayal dünyası. Ne kadar yoksullukla şiddetle büyüse de tahmin edemeyeceğiniz kadar geniş bir hayal dünyasına sahip. Zeze yoksul bir aileden geliyor. Babasının işsizlik sorunu eve para getiremeyişi, annesinin daha fazla çalışması ve geri kalan 7 kardeşin birbirine bakmasını anlatıyor. Yaramazlıklarıyla anılıyor bundan dolayı da sürekli şiddet görüyor. Zeze her şeye rağmen portakal ağacıyla renkli hayal dünyasında mutlu. Sonradan dünyasına gerçek bir dost Portuga giriyor. Portuga onun ne kadar zeki, akıllı olduğunun farkında. Zeze ve portuga iyi bir ikili oluyor. Portuga ile olduğu anları okurken mutluluğunu hissedeceksiniz. Mutluluk ne kadar sürecek ki zaten? Kitabı okurken yer yer yüreğiniz burkuluyor yer yer gülümsüyorsunuz. Portuga ile tanışması ve onu kaybetmesi onun içindeki dünyasını yıkıyor. Zeze o küçücük haliyle yaşadığı o duygular insanı başka bir dünyaya çekiyor. Zeze acıyı nasıl anlatıyor '' Acı çekmek bayılana dek dayak yemek değildi. Ayaktaki cam kesiğine eczanede dikiş attırmak değildi. Asıl acı, kalbi baştan aşağı sancılara boğan, insana sırrını kimselere anlatmadan ölmeyi arzulatan bir şeydi. Kolları, başı hep dermansız bırakan, yastıkta öbür yana dönme isteğini bile söndüren bir şey'' (sayfa169) Kitap burada yazdığımdan daha fazla bir his uyandırıyor insanda. Bitiminde büyük bir burukluk hissi ile baş başa kalıyorsunuz. İyi okumalar dilerim.
Şeker Portakalı
Şeker PortakalıJosé Mauro de Vasconcelos · Can Yayınları · 2022230,5bin okunma
Bir çocuğun annesine bağlanması, karmaşık ama çok önemli bir psikolojik iştir. Normal çocukluk gelişiminde önce çocuğun tüm dünyası annesidir. Daha sonra, bebeklik ve yürümeye başlanılan aşamalar arasında, çocuk annesinden ayrı olduğunu fark eder ve ayrılık kaygısı yaşar, anne ortalıkta yokken ağlar. Çoğu zaman, kaygıdan kaçınmak için anne-çocuk ilişkisinin güvenliğini temsil eden bir nesneyi benimser. Buna da geçişteki bağlanma nesnesi denir. Genellikle bu bir battaniye veya peluş bir oyuncaktır ve yürümeye başlayan çocuk onu her yere, özellikle de beraberinde yatağa götürür. Geçiş nesnesi, çocuğun bağımlılık ve bağımsızlık arasındaki boşluğu doldurmasına yardımcı olur.
Sayfa 76 - Yakamoz Kitap
Reklam
Değersizlik duygusunun tohumları çocukluk yıllarında atılır, çocuğun, kendi dünyası olan ayrı bir varlık olarak algılanamamasından kaynaklanır. Bunların arasında, açık red, ihmal, tutarsız davranışlar, şartlı kabul, aşırı koruyuculuk, gerekli sınırları koyamama, katı ve cezalandırıcı tutumlar sayılabilir. Daha önce de anlattığım gibi böyle şartlarda kabul görebilmek için pek çok şeye katlanan bazı uç durumlarda varlığını bile yadsıyabilen çocuk giderek olmasının beklendiğine inandığı bir kimliği edinmeye başlar. Olumsuz duygularını bastırıp dışa karşı olumlu davranışlar sergilenirken için için sürdürülen ikiyüzlülüğün yarattığı suçluluk bilinçli dünyasında kendisini değersiz bir varlık olarak algılamasına neden olur.
Kapına kadar uzanan her şey bütün bir hayat boyunca sadece gerçeklikti, bulanık bir günlük dünyaydı, kapından sonra ise çocuğun büyülü dünyası…
Ensestin temelinde kuşaktan kuşağa aktarılan sevgi eksikliği bulunur. Özerklik konusundaki tartışmamız hatırlanırsa, burada sevgisizlikten öncelikle kastedilen, çocuğun kendi dünyası olan ayrı bir varlık olarak görülmemesidir. Ebeveynin bu tutumunun gerisinde, kendisinin de önceki kuşak tarafından karşılanamamış duygusal ihtiyaçları bulunur. Kızını cinsel bir obje olarak gören babanın kendi geçmişinde, annesine yönelik bilinçaltı cinsel dürtüler taşımış olma olasılığı oldukça yüksektir; uzak, ilgisiz ya da farklı şekillerde “fazla ilgili” bir anne imgesi nedeniyle. Dolayısıyla ensest, çocukken karşılanmayan duygusal ihtiyaçların bedene yönelmesini tanımlar.
…geleneksel ailelerde çocuğun kendine özgü bir duygusal dünyası olabileceği pek kabul edilmez. Böyle bir ortamda yetişen çocuk da özerkliğini gereğince kazanamaz, girişim yeteneğini ancak törelerin hoşgördüğü oranda gelistirebilir. Yetişkin dönemine ulaştığında çağdaş beklentilere uygun bir otorite olamaz. Bu nedenle, ana-babasından görmüş olduğu, her şeyi bilir görünen, eleştiriye kapalı ve kısıtlayıcı otorite tutumlarını benimsemek zorunda kalır.
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.