Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
“Çocukluk ve gençlik yıllarından başlayarak bütün gücümüzle bu yetileri geliştirmek için kendimizi helak ediyoruz: bireysel yargı yetisi ve irade.”
Canlılar içinde en tutkulu olan ve en çok arayanın insanoğlu olduğu şüphe götürmez. Bu tutkunun kaynağı, anneyle bebeklik zamanlarımızı tekrar keşfetmeye çalışan yorulmak bilmez arzudan başka bir şey değildir. Arzumuz, ruh hâlimize, yeteneğimize göre herhangi bir biçim alabilir; şiir yazar, müzik dinler, katedraller inşa eder ve öteki gezegenlere uçarız. Her keşfin, her arayışın altında insani arzunun tatmin olmazlığı vardır. İnsani arzu, babanın araya girdiği, toplumsallaştığımız, dili öğrendiğimiz çocukluk yıllarından beri, yitik zamanların peşindedir. Annemizle yaşadığımız cennet günlerini arar dururuz. Başkalarının bizi annemiz kadar sevdiğinden emin olmak isteriz, Ama ne cenneti bulabiliriz ne de sevildiğimizden emin olabiliriz. Aşk, bize cenneti ve emniyeti ararken çıkar gelir. Daha doğrusu biz annemizle yaşadığımız günlerin, yitik zamanların peşindeyken aslında aşka doğru gidiyoruzdur. Yolcu yolunu aradığını hatta bulduğunu sanır ama yolcusunu bulan yoldur.
Reklam
Ara sıra sevgimle mutluyum. Ara sıra da yanılıyorum, bu daha sık oluyor.
Onu böyle coşkuyla savunması nedense bana onu hiç sevmediğini, ona hiç saygı duymadığını düşündürdü. Arkadaşı konusunda eski düşüncesini değiştirmiş demesinler diye böyle konuşuyormuş gibi geldi bana. Dostlarını onlar hep sevilmeye değer insanlar olarak kaldıkları için değil, bir yanılgıyla da olsa bir kez sevdikten sonra artık sevmemeyi namussuzluk saydığı için, hayatı boyunca seven bir insandı o.
Bir altın çağ var: Çocukluk, gözü kapalılık, masumluk çağı bu. Ne zaman ki tepende ölüm kılıcının asılı olduğunu görüyor­sun, işte o zaman bütün büyü bozulup çocukluk darmadağın oluveriyor. Daha önce de söylediğim gibi, çocukluğumun büyü­sü çok mu erken bozuldu?
Kötüye kullanan kişilerin sizi en çok çeken kişiler olduğunu fark edebilirsiniz. Sizi kullanan, inciten, küçümseyen, küçük düşüren, size tecavüz eden kişiler en fazla kimyanızın uyuştuğu sevgililerdir. Bu çocukluk tacizinin en yıkıcı sonuçlarından biridir. Sizi yetişkinlikte kötüye kullanıldığınız ilişkilerin içine sürüklenen bir kişiye çevirmiştir. Yani, artık büyümüş de olsanız, tedavi almadığınız sürece saldırgandan kaçamazsınız.
Sayfa 132
Bir çocuğun annesine bağlanması, karmaşık ama çok önemli bir psikolojik iştir. Normal çocukluk gelişiminde önce çocuğun tüm dünyası annesidir. Daha sonra, bebeklik ve yürümeye başlanılan aşamalar arasında, çocuk annesinden ayrı olduğunu fark eder ve ayrılık kaygısı yaşar, anne ortalıkta yokken ağlar. Çoğu zaman, kaygıdan kaçınmak için anne-çocuk ilişkisinin güvenliğini temsil eden bir nesneyi benimser. Buna da geçişteki bağlanma nesnesi denir. Genellikle bu bir battaniye veya peluş bir oyuncaktır ve yürümeye başlayan çocuk onu her yere, özellikle de beraberinde yatağa götürür. Geçiş nesnesi, çocuğun bağımlılık ve bağımsızlık arasındaki boşluğu doldurmasına yardımcı olur.
Sayfa 76 - Yakamoz Kitap
Reklam
Çocukluk süreçlerinde ailelerinden sevgi ve saygı enerji yapısını görmüş olan bireyler, hayatları boyunca bu yapıyı yansıtırlar.
Hastalarında gebeliğe ilişkin, daha sonra bilinçdışı hale gelmiş çocukluk fikirleri ve izlenimlerinin egemen olduğunu gözlemlemiş, ona göre karılarının gebe kalması, bu saldırgan ve cinsel dürtüleri uyarmıştı. Ne var ki, yeterli bir çıkış bulamayıp erişkin ego tarafından da reddedilince , akıl hastalığı ortaya çıkmış ve bazı olgularda çatışma bedenselleştirilmişti.
Benim için Var (Il y a) gayi şahsi, belirsiz varlığın fenomenidir. Bu konudaki düşünüşüm çocukluk anılarımdan yola çıkar. Yalnız uyunur, büyükler yaşamı devam ettirir, çocuk yattığı odada "hışırdayan" sessizliği hisseder. Hiçbir şey yokken dahi bir şeyin inkar edilemez bir biçimde "var" olduğunu düşünürken hissedebileceğimiz bir şeydir bu. Mesele şunun veya bunun var olması değil, bizzat varlık sahnesinin açık oluşudur: Var oradadır. Yaratılışa öncel olarak hayal edilebilecek olan mutlak boşlukta vardır o: Var!
Sayfa 309Kitabı okudu
Çocukluk haklarını gereğince yaşayamamış olan kişi, o dönemde karşılanmamış isteklerini, yetişkinliğe ulaşıp ana-baba olduğunda çocuklarına yöneltmeye başlayabilir. Bu durumda ise ana-baba ve çocuk rolleri yer değiştirir. Çocuk, ana-babasının çocuksu isteklerine katlanmak, bazen de bu istekleri karşılamak durumunda kalır. Otorite görünümü ardında anne ya da babanın çocuğa nazlandıkları, ilgiyi üzerlerine toplamaya çalıştıkları, onlara dert anlattıkları ve hatta bazı uç durumlarda, şaşkınlığa düşen çocuğu yetersizlikle suçladıkları sık gözlemlenen örneklerdendir. Bu koşullarda yetişen bir çocuk ileride anne ya da baba olduğunda benzer davranışları kendi çocuğuna yöneltir. Geleneksel yapı varlığını koruduğu sürece bu örüntü kendi içinde tutarlı bir biçimde kuşaktan kuşağa aktarılmıştır. Ancak, toplumsal değişimin başladığı gruplarda bu süreç durdurulmuş ve yalnız ana-baba ve çocuk ilişkilerinde değil, çoğu toplumsal kurumlarda, otorite ile otoriteye bağımlı olanlar arasında, her iki tarafın da birbirinden beklentilerinin aynı olmasının yarattığı bir çatışma olgusuna neden olmuştur.
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.