Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Unutamadığım
Açardın, Yalnızlığımda Mavi ve yeşil, Açardın. Tavşan kanı, kınalı - berrak. Yenerdim acıları, kahpelikleri... Gitmek,
Sayfa 58 - Metis YayınlarıKitabı okuyor
Instead of the simple Cartesian cogito, ergo sum (I think, therefore I am), phenomenology described an ongoing relation among the cogito (I think), the cogitamus (we think), and the world. To understand nature, we need to compare notes among poets, natural scientists, and all honest observers who prefer truth to falsity and knowledge to ignorance.
Sayfa 13 - pdfKitabı okudu
Reklam
Felsefe tarihi bir budalalıklar tarihidir. Sadece hiçbir şey bilme­diğini bilen Sokrates budaladır. Her şeyden şüphe eden Descartes da. Cogito ergo sum budalalıktır. Düşüncenin iç kasılması başka bir başlangıcı mümkün kılar. Descartes, düşünmeyi düşünerek düşünmektedir. Düşünme kendi ile bağlantı kurarak bakir duru­muna geri döner. Deleuze, Kartezyen budalanın karşısına başka bir budala çıkarır: "Eski budala kendinden çıkarak varacağı apa­çıklıklar peşindeydi, bu esnada da her şeyden şüphe ediyordu ... Yeni budalaysa hiçbir apaçıklık istemiyor ..., absürd olanı istiyor - bu tamamen yeni bir düşünme anlayışı. Eski budala hakikati, yeni budalaysa absürd olanı düşünmenin en yetkin konumuna geçirmek istiyor."
Batı metafiziğinin onto-teolojik karakterinde karşılığını bulan felsefi Tanrı tasavvurları, Heidegger'in de ifadesiyle, “kendınden sonra gelen tüm gelenekleri açıkça şekillendirecek temel” teşkil etmiştir. “Varlığın farklı düzeylerini, farklı derecedeki varlıkları her şeyin kökeni olan, mutlak ve tanımlanamaz birlikten “taşmalar dizisi olarak kavrayan Yeni-Platoncu gelenek aracılığıyla, tektanrıcılığın her şeyin yaratıcısı olan Tanrısı ile birlikte Aristotelesçi metafiziksel Tanrı da Orta Çağ İslam ve Hıristiyan felsefesi tarafından özümsendi.”S Bu onto-teolojik yapı, tözselliğin farklı bir forma büründüğü modem düşünce ve sonrasında değişiklik göstermiştir. Her şeyin nedeninin olması ya da “Bir düşüncesi, modern felsefe ile birlikte devam ederken, referans noktası, tanrısal aşkınlıktan özneye içkin bir yapıya burünür. Descartes ile başladığı düşünülen modern düşünce, bu donüşumün başladığı yerdir. Hakikati bir olarak, tek olarak goren bu birlik düşüncesi, Descartes'ta 'cogito ergo sum' şeklinde kendini gösterir. Benzer biçimde Leibniz'in monadolojisinde, Kant'ın transandantal öznesinde ve Hegel'in mutlak idealizminde kendini gösterir. Varlığın birliği düşüncesi, böylece klasik duşunceden Aydınlanmaya kadar tanrısal aşkınlıktan özneye içkin bir aşkınlık kazanmak suretiyle varlığını sürdürmüştür.
İÖ ~375 Platon'un magarası 1637 Beden-zihin problemi 1644 Cogito ergo sum (Düşünuyorum oyleyse varım) 1655 Theseus un gemisi 1690 Algı perdesi 1974 Deneyim makinesi 1981 Kavanozdaki beyin
Sayfa 4
Unutamadığım
(...) "To be or not to be" değil. "Cogito ergo sum" hiç değil... Asıl iş, anlamak kaçınılmaz'ı, Durdurulmaz çığı Sonsuz akımı. (...)
Sayfa 59 - Hasretinden Prangalar Eskittim, Metis YayınlarıKitabı okudu
Reklam
"Cogito, ergo sum./ Düşünüyorum, demek ki varım."
"Ne demek oluyor bu?" " düşünüyorum, demek ki varım." "Bu sonuca varması bence hiç şaşırtıcı değil doğrusu." "Bu doğru. Ama böylece nasıl bir sezgisel güvenle kendini düşünen bir ben olarak kavradığını unutma. Hatırlarsan, Platon'a göre akılla kavradığımız şey duyularla kavradı- ğımıza göre daha gerçek bir varoluşa sahiptir. Descartes da böyle düşünüyordu. Kendini bir düşünen ben olarak kavradığı gibi, bir yandan da bu düşünen benin duyularımızla bildiğimiz fiziksel dünyadan daha gerçek olduğunu anlamıştı.
Sayfa 271 - Pan
Dokunmanın önemi öyle büyüktür ki, handiyse antropolojik diye tanımlayabiliriz onu: İnsan olmak, ona bağlıdır. Her bireyin hayatında iyice diplere atılmış bir çapadır bu tecrübe: Dokunuyor ve dokunuluyorsam, duyusal olarak, ruhsal olarak, zihinsel olarak ve ola ki aşkın anlamda da, yaşıyorumdur. Dokunma olmadan, hayatı hissedemem. René Descartes'in 17. yüzyılda Yeniçağ'ın başlangıcında insan olmanın çekirdeğini gördüğü “Düşünüyorum, o halde varım”ının, Cogito ergo sum'unun aksine, “Dokunuyorum, dokunuluyorum, halde varım," demek lazımdı: Tango tangor ergo sum. Sadece düşünen Ben'den bahseden Cogito'dakinden farklı olarak, dokunmada başından itibaren dokunulmak da vardır, yani Ben'e ek olarak Ben'e dokunan öteki de oyuna dahil olur. Bu Ben'e, onu boğan yalıtılmışlığını aşma imkânını verir, böylece yeni bir kuvvet ve yaşama sevinciyle insan olmanın doygunluğunu keşfe çıkar. Olağanüstü tecrübelerle karşılaşılabilir bu keşif gezisinde. Dokunuşlar, sadece Ben'i ötekilerle ve bütün dünyayla birleştiren duyusallığı harekete geçirmekle bile, bir duyusal doygunluk yaratırlar. Buna duyulan ihtiyaç, erotizm ve cinselliğin zembereği olabilir; onları doyurmanın en iyi yolu da, sadece dışsal temasla sınırlı kalmamasıdır. Ama her türlü dokunuş ortadan kalkar, eksik kalır ve reddedilirse de, bu korkunç bir anlam boşluğuna yol açabilir. Hayatı hissetmem artık o zaman, ruhun geniş bir alanı yiter gider.
"At first it meant Allied Mastercomputer, and then it meant Adaptive Manipulator, and later on it developed sentience and linked itself up and they called it an Aggressive Menace, but by then it was too late, and finally it called itself AM, emerging intelligence, and what it meant was I am... cogito ergo sum… I think, therefore I am."
I Have No Mouth & I Must ScreamKitabı okudu
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.