Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Bize yaşamayı, ömür geçtikten sonra öğretiyorlar. Kendini beğenmek; insanın özünde, yaratılışında olan bir hastalıktır. İnsan yaratıkların en zavallısı, en cılızıdır; öyleyken en mağruru da odur. Bilgisizliği kavramak, bilimi kavramak için gerektiği kadar bilgi ister. Eğitimin insanı bozmaması yetmez, daha iyiden yana değiştirmesi gerekir. Aşk
~ Iago : Bağırın, çığlık atın, Tıpkı kalabalık kentlerde geceleyin yangını görenler gibi, Öyle bir bağırın ki dehşete kapılsınlar. / 4 ~ Iago : Yüreğinizden vurdular sizi, ruhunuzun yarısı uçtu elden. / 4 ~ Othello : Şunu bil ki Iago, âşık olmasaydım eğer Desdemona'ya, Denizlerin tüm hazinelerini vereceklerini bilsem de Bekarlığın
Türkiye İş Bankası YayınlarıKitabı okudu
Reklam
"İnsanlık denilen geminin, yük yüklendikçe yüzebileceği derinliğin daha da arttığını sanırız kişi ne kadar derinden düşünürse, o kadar ince hissedeceğine, kendisine daha yüksek bir değer vereceğine, diğer hayvanlarla arasındaki mesafenin daha çok açılacağına inanırız; ne kadar çok bir dahi olarak görünürse dünyanın özüne ve onun hakkındaki bilgiye o kadar çok yakınlaşmış olacaktır ve aslında bunu bilim aracılığıyla yapar ama dini ve sanatı aracılığıyla yaptığını sanır. Bunlar, kesin bir şekilde söylemek gerekirse, dünyanın çiçekleri arasındadır ama hiçbir şekilde dünyanın köküne gövdeden daha yakın değillerdir, herkes öyle yaptıklarına inansa da şeylerin özünü daha iyi anlamamızı hiç de sağlamamaktadırlar. Hata insanları derin, hassas, din ve sanat gibi çiçekleri öne çıkaracak kadar yaratıcı hale getirmiştir. Saf bilgi bunu yapacak bir konumda olamazdı. Dünyanın özünü bize ifşa edebilecek herhangi biri olabilecek en can sıkıcı düş kırıklığını yaratmış olacaktı. Anlam bakımından böylesine zengin, derin ve harika olan, bağrında mutluluğu ve mutsuzluğu taşıyan dünya, kendi içindeki şey dünyası değil, temsili olarak (hata olarak) var olan dünyadır. "
Sayfa 46 - Say Yayınları
Ana-Beyit mezarlığının bir efsanesi, Juan-Juanlar’ın bozkırı işgal ettikleri çağlara dayanan bir hikâyesi vardı: Sarı-Özek’i işgal eden Juan-Juanlar tutsaklara korkunç işkenceler yaparlarmış. Bazen de onları komşu ülkelere köle olarak satarlarmış. Satılanlar şanslı sayılırmış, çünkü bunlar bazen bir fırsatını bulup kaçar, ülkelerine dönerek
Sayfa 142 - Ötüken
..... Bu ara kendimi toprağa çok yakın hissediyorum O kadar seviyorum ki toprağı İçine giresim geliyor.
Bir Cezaevinde, Tecritteki Adamın Mektupları
1 Senin adını kol saatimin kayışına tırnağımla kazıdım. Malum ya, bulunduğum yerde ne sapı sedefli bir çakı var, (bizlere âlâtı-katıa verilmez), ne de başı bulutlarda bir çınar. Belki avluda bir ağaç bulunur ama gökyüzünü başımın üstünde görmek bana yasak... Burası benden başka kaç insanın evidir? Bilmiyorum. Ben bir başıma onlardan uzağım,
Reklam
Özlem , dehşet duygusunu bastırabilir mi? Ait olma duygusu , nefretten baskın çıkabilir mi? Nefret unutulabilir mi ? Yaşlı adam kimdi ? Bir zalim mi? Evet ama çok eskilerde kalmıştı bu . Ankara’daki o adamı gözümün önüne getirmekte bile zorlanıyordum . Ölmek , yaşlı adam için bir kurtuluş olacaktı bu aşamada . Ama öldürmedik aksine kurtardık Clara
Çay fincanlarında gizlice içilen kayısı kokulu bir konyak. Dışarıda lapa lapa yağan kar... O çok sevdiğimiz altın yaldız renginde kubbeler... Ürkek bir umutla, can çekişen küçük bir kuş gibi çırpınan bir yürekle gözlerini arıyorum. Gözle­rin, her şeyin kötü, tatsız bir şaka olduğunu he­men belli eder. Ama yüzünde, bakışlarında, küçü­cük bir bezginlik çizgisi, o anlık, geçici bıkkınlık gölgesi bile yok. Yüzün açık, duru, gölgesiz, dingin. Meydan okumanın, hayatı yenmenin yeni bir biçi­mi, yenilgiye teslim olmamanın, yenilgiyi yenme­nin bir başka yolu belki. Yakın mısın, uzak mısın, dost musun, düşman mısın, bilmiyorum. Seni eskisi kadar seviyor mu­yum, sevmiyor muyum bilmiyorum...
Sayfa 64 - Can YayınlarıKitabı okudu
673 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.