Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Sabaha dek, kaygı dalgalarıyla sevinç dalgalarının birbirini kovaladığı coşkun, huzursuz bir denizin içinde çırpınıp durdum.
Önce coşkun şiirler yazacaksın benim gibi Yorganın özlem olup abanacak üstüne Sonra ağlayacaksın …. Sessizce
Reklam
Acıyla savrulduğunda, iki değirmen taşı arasındaki buğday tanesine benzedi en fazla... Savunmasız... İki büklüm savrulurken bile, isyansız!... Kimi; coşkun, azgın atıp duran bir ana damar kesiği, kimi; bir taşın kanaması gibi ağır ve sessiz, kanadı durdu. Bir karar tutturamadı, kalbi sormuyor ki!!! Bir o duyguya gitti, bir bu duyguya geldi. Kimi nefret etti, kimi yeni baştan sevdi...
Sevgilim ben şimdi büyük bir kentte seni düşünmekteyim. Elimde uçuk mavi bir kalem cebimde iki paket cıgara. Hayatımız geçiyor gözlerimin önünden Çıkıp gitmelerimiz, su içmelerimiz, öpüştüklerimiz "Ağlarım aklıma geldikçe gülüştüklerimiz." Çiçekler, çiçekler, su verdim bu sabah çiçeklere, O gülün yüzü gülmüyor sensiz O köklensin diye
160 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
4 saatte okudu
Bir solukta okuduğum muhteşem bir eserdi.
Zülfü Livaneli
Zülfü Livaneli
'den ilk Serenad kitabını okumuştum ve çok etkilenmiştim, Huzursuzluk da en az onun kadar etkileyici bir kitap. Mardin yöresinde geçen bu kitap oranın kültürünü, anlayışını anlatırken mülteci sorunu ve IŞİD problemini de çok iyi bir şekilde betimleyerek anlatmış. Bizim kültürümüzde ve ülkemizde bu kadar çok zorluğun yaşanmasını ve o şartları bir kez daha anlamlandırdığımı düşünüyorum bu kitap sayesinde. Ezidiler'e olan merakım da bu kitap sayesinde arttı. Kesinlikle öneriyorum.
Huzursuzluk
HuzursuzlukZülfü Livaneli · İnkılap Kitabevi · 202199,4bin okunma
"Şairler söz sultanlarıdır." İbn-i Sina
İnsanın olduğu kadar milletlerin yücelişinde, kurtuluşunda, güçlü bir ben bilinci edinmelerinde, dahası uçurumlara akışlarının engellenmesinde Karakoç şairlerin ön saflarda vuruştuğunu ifade eder. "Bir milletin ihtişam ve sefaletini anlamak istiyorsanız şairlerine bakınız" değerlendirmesi onun.
Reklam
Yaz güneşinin coşkun ışıkları altında zümrüt gibi görünen Kuşdili Çayırı geçen baharın bir gününü hatırlatıyor; ihtiyarlara teselliler, gençlere ümitler saçıyordu.
Karakoç, yeni bir ses, yeni bir duyuş ve estetiktir. (s.116)
Ey yeşil sarıklı ulu hocalar bunu bana öğretmediniz Bu kesik dansa karşı bana bir şey öğretmediniz Kadının üstün olduğu ama mutlu olmadığı Günlere geldim bunu bana öğretmediniz Hükümdarın hükümdarlığı için halka yalvardığı Ama yine de eşsiz zulümler işlediği vakitlere erdim Bunu bana söylemediniz İnsanlar havada uçtu ama yerde öldüler Bunu bana öğretmediniz Kardeşim İbrahim bana mermer putları Nasıl devireceğimi öğretmişti Ben de gün geçmez ki birini patlatmayayım Ama siz kağıttakileri ve kelimelerdekini ve sözlerdekini Nasıl sileceğimi öğretmediniz! (Sezai Karakoç)
Latifelerle onu tevkif etmek istiyorsunuz, boş fikir! Görmüyor musunuz ki bugün dehasının pınarı tehevvüre gelmiş bir nehir gibi akıyor; ileriye, daima ileriye akıyor!.. Onun coşkun dalgalarına set mi çekebileceksiniz?.. Anlamıyor musunuz ki mümkün değil! O en saf kaynaklardan kuvvet alarak, en yüksek tepelerden atlayarak, en temiz kayalardan süzülerek büyüye büyüye yükseldi. Düşmanları biraz ağızlarını açsalar boğulacaklar...
Çocukken herkes sanatçıdır, zor olan yetişkinken sanatkar kalabilmektir
Sanatçı sadece ağıt yakan biri değildir; hele yıkıcı biri hiç değildir. O, felakete uğramış toplumunu ayağa kaldırmak için başını yükselten, toplum minberine çıkan bir kahramandır.
Sayfa 126 - Söz: PıcassoKitabı okuyor
Reklam
"Bilim ve sanat, takdir edilmediği yerden göç eder." İbn-i Sina
Sanatçı, bir yabancıdır; fizik ötesinden dünyamıza düşmedir. Sanatçının yabancılığı... sonradan olma bir yabancılaşma değildir. O, dünyamıza kökten bir yabancıdır. Aslında dünyalılar da bulundukları dünyaya yabancıdırlar. Ama çok uzun zaman önce geldiklerinden unutmuşlardır. Burada sanatçının bir uyarıcı olduğu, dünyalılara geldikleri 'hakikat' dünyasını hatırlatmak görevini yüklendiği vurgulanır.
Herhalde Sakarya Savaşı'ndan sonra idi. Bir gün Türk Ocağı'nın açılış töreni yapıldı. Nutuklar söylendi, milli marşlar çağırıldı. Genç öğretmenlerle Sultanî'nin yetişkin öğrencileri coşkun şiirler okudular. Bunlardan bir tanesinin, kıvırcık sarı saçlı mavi gözlü, uzun boylu bir delikanlının okuduğu şiirin adı ''Kırk Haramilerin Esiri'' idi: Haydutların reisi, türlü işkencelerden sonra, esirin bir kolunu kestiriyor. Ama yiğit adam cellatlarına meydan okuyor. O zaman Harami-başı bağırıyor adamlarından birine: ''Öteki kolu da kes. Öteki kolu da kes...'' Bir anda beklenmedik bir şey oluyor: Birden, balta esirin elinde parlıyor. Şimdi iyi hatırlamıyorum, ama sanırsam hikaye de böyle sona eriyordu. Şiir kadar, onu okuyanın okuyuşunda da başka bir güç vardı. Sarışın delikanlı şiiri okumamış, onda dile gelen, ayaklanmış esir Anadolu'nun dramını oynamıştı. Onun kollarının geniş hareketleri, sıçrayışları, dizlerini yere vuruşları hala gözümün önündedir...
Kurtuluş Yıllarının Bir Anısı İçinde Nazım HikmetKitabı okuyor
ne de coşkun sular gerçeği söyler uzakta rüzgârlar olabilir, der, mutlu denizlerin üstünde esen –
Türkçülüğe ve Atsız'a karşı olanlar, 1944 Irkçılık-Turancılık Davası'nı da hâlâ unutmamışlardı. Davayı unutturmamaya ve daima taze tutmaya çalışıyorlardı. Daha Atsız'ın öğretmenliğe iade edilmesi ve Orkun'da yazmaya başlaması ile harekete geçilmiş ve yeniden aleyhinde yazılar yazılmaya, davalar açılmaya başlanmıştı. Akşam
Bu kadının sevgisini göstermesinin tek yolu vardı. Sonrada keşfettim ki bizim buralardaki anaların hepsinin yolu aynıymış. Bu kadın seni yemekleriyle severdi. En sevdiğin yemeği yapar, peşinden diğer yemeklerini getirirdi. Daha yeni yaptığı bazlamayı ve böreği, tatlıları eline tutuşturuverirdi. Hayatlarını mutfağa adayan kadınlar neslindendi o. Böyle kadınlar bayramları ve düğünleri aşk ziyafeti gibi yaşarlardı. Bu ziyafetlerde çoşkun kadınlıklarını ve şefkatlerini, ifadesini sadece yemekte bulan gizli bir sevgi açlığıyla bağışlarlardı. Her gun bir çok sofra kurarlardı, terasa yemek için birçok kez oturulurdu. Sonra gece olunca uyumaya giderlerdi; asırlardır onlara miras kalan duygusal açlıkkimsenin dikkatini çekmezdi.Bu gerçeği çok yakın bir zaman önce fark etmiştim; hazır yiyeceklerle yaşayan ve tek ziyafeti bedeni olan bir kadını -muhtemelen o kadınlara vefamdan- sevemeyeceğimi anladığım gün.
Sayfa 95 - Nemesis KitapKitabı okudu
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.