Yüzlerce anne bir araya gelmiş, cumartesi günü, lisenin önünde, nasırlı elleriyle pankart tutup, karşılarında her an üzerlerine atlamaya hazır polislere gözlerini kaçırmadan bakarak oturuyorlardı.
"Galatasaray Lisesi'nin önüne çıktığımda... "Cumartesi Anneleri" geliyor gözlerimin önüne. Aynı zamanda, anneler ve annelik konusundaki görüşlerimi sağlamlaştıran bir gerçeklik olarak da anıyorum onları"
Kadınları doğuştan barışçıl canlılar diye göstermenin alemi yok. Ölen kendi oğlu, kocası, kardeşi olmadığı sürece, hiçbir kadının savaş karşıtı olmadığını... anlıyor insan. Yoksa, "Cumartesi Anneleri"nin yanı çok kalabalık olurdu.
Benim oğlum da bu ülkenin çocuğu değil mi? Ben de onlar gibi ana değil miyim? Soğumuyor yüreğim, onlarla yürüğimizin acıları aynı. Bizi bizden daha iyi anlayan olur mu?
Kadınların tümünü doğuştan “barışçıl canlılar” diye göstermenin bir alemi de yok. Öyle olsa, ''Cumartesi Anneleri'nin'' yanı çok daha kalabalık olurdu.
Sen beni hep bir şiir sanıyordun İstanbul,
Oysa çakmaktaşları gibi kıvılcımlıydı gözyaşlarım.
...
Cumartesi günleri gayrı annemlerle birlikte
Sokaklarında eylemler yapayım.
“Ben bu ödülü İnsan Hakları Derneği, Cumartesi Anneleri, tüm basın emekçileri ve tüm Türkiye halkı adına alıyorum, teşekkür ediyorum. Şu anda hazırladığım ve önümüzdeki günlerde yayımlayacağım albümde bir Kürtçe şarkı söyleyeceğim ve bu şarkıya bir klip çekeceğim. Aramızda bu klipi yayınlayacak yürekli televizyoncular olduğunu biliyorum, yayınlamazlarsa Türkiye halkıyla nasıl hesaplaşacaklarını bilmiyorum”
Salon uğulduyor...
(...)
“– Burası Türkiye! Vatan haini” diye bağırıyor Serdar Ortaç.
Onun sesini Şenay Düdek bastırıyor: “Sünnetsiz pezevenk...”
“– Atın bu adamı... Kovuuuun... Vatan haini bu...” diye salonu çınlatıyor film yapımcısı Tunca Yönder.
" Hep deniz gören bir evim olsun istemiştim, şimdi ölürken denize bakarak, denize baka baka ölmek kısmetmiş..." İşte böyle söyledi Şükran ana, hiç unutur muyum...
Alacağım oğlumun fotoğrafını, ben de soracağım. Benim oğlum da bu ülkenin çocuğu değil mi? Ben de onlar gibi ana değil miyim? Soğumuyor yüreğim, onlarla yüreğimizin acıları aynı. Bizi bizden daha iyi anlayan olur mu?”
Kadınlar; dayak yiyen, ‘gebertilen’, eğitim almaları engellenen, hor görülen, çocukken tecavüz edilip hamile bırakılan cinsdaşları için,aslında ülkeleri için sokaklardalar!
Tacize, tecavüze, hırsızlığa, cinayetlere göz yuman bir yaşam istemediklerini en yüksek sesle haykırıyorlar! Bu işin artık geri dönüşü yok. Kadınsız bir aydınlanma olamayacağını en gerici adamların bile kafalarına iyice soktukları için İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmaya çalışıldığını iyi biliyorlar. Bin yıl öncesine dönülmeyecek. Karanlık köşelerde kız çocuklarının erkek çocuklarının ırzına geçen ve de korunan adamların geleceği yok bu ülkede! Cumartesi Anneleri de 834. Haftalarında canlarının akibetini sordular, Demirtaşlar Kavalalar sözleri yazıları haberleri paylaşımlarından dolayı tutuklananlar hala içerde, Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri, öğretim üyeleri ve onlarla dayanışma içindeki gençler ve aydınların savaşımları sürüyor, can çekişen gericiliğin üzerine korkmadan, yılmadan gidiliyor. Ne yapsalar bu ülkenin aydınlığını yenemeyecekler!