Öncelikle şunu söyleyeyim: Konu çok hassas. Ki bu nedenle birçoğunuz bu konular hakkında konuşmaktan çekiniyor ve hiçbir şey söylemeden kitabı okuduğunuz gibi bırakıyorsunuz. Erkekler bu konular hakkında konuşmak konusunda kadınlardan daha da geride, kadınlar hemcinslerinin halinden anlamaya çalışsa da erkeklerin birçoğunda bu durum yok. Şimdi
Ben bilmem hiç kendimi korumak zorunda kalmadım
Bilmem ben bi’ çocuğu düşünmek zorunda olmadım
Hiç evlendirilmedim
Evde dayak görmedim
Kendi evimde kendi odama zorla hapsedilmedim
Sözlerinizi kusmadım
Yurdumdan edilmedim
Nefretinizle yanmadım
Bazen içimizde anlatmak istediğimiz onca konu birikiyor. Ama maalesef söze nasıl gireceğimizi bilmediğimiz için o konular birer kargaşalara dönüşmeye başlıyor. Bu yazıda öyle birikmişliklerin kargaşalığını okuyacağız...
Bu kargaşalığın başlangıcında korku vardır. Çünkü korku, insanı hep bir tereddütle baş başa bırakır. İnsan korkunun neye engel
(Tahminimce yazarımız zamanında kadınlardan çok çekmiş.)
Beyin çeşitleri, beyinin işleyiş yöntemini anlatan akıcı ve aynı zamanda bilimsel açıklamalı bir bilgi kaynağı olmuş.Bilimsel dediysem herkesin anlayabileceği türden.
Anladığıma göre; dört grup insan modeli var.(Erkek beyinli erkek, erkek beyinli kadın, kadın beyinli kadın, kadın beyinli
Öncelikle herkese Merhaba.
Bu benim yapacağım ilk inceleme olacak. Yapacağım ilk incelemeye olabilecek en zor olan "Kinyas ve Kayra" kitabıyla başlamak delilik olsa gerek ama yapacağım işte, galiba kitabı okuduktan sonra onların deli tarafından biraz ilham aldım ya da kimlerin hakkımda ne düşündüklerini önemsememem gerektiğini öğrendim
1970'den itibaren yazdıkları kitaplar hakkında günlük tutmuş ve bazı noktalarda ise normal yaşantısından düşüncelerini anlatacağı kimseler olmadığını düşünerek günlüğe yazmak istemiş yazarımız.
1977'ye kadar günlüğünü aralıklı olarak tutmuştur. Neden 1977 diye soracak olursanız Oğuz abinin hayatını bilmeyen insanlar için kısa bir açıklama
''Adaleti çökmüş bir milleti yok olmaktan hiçbir güç kurtaramaz.''(s.611)
İlk sayfalarını, yazarın bizi içine aldığı yörenin toprağını, havasını, suyunu, kuşunu, çakalını anlatması ve esen rüzgarlardan bize nergis kokularını göndermesini saymazsak, bu kitap ilk 2 kitaptan farklıydı. Hem de başından sonuna
"Yalnızlığım bir mutluluk arayışı değil, çünkü yapımda yok mutlu olma yeteneği; hiç kaybetmemiş olanlar dışında kimsenin elde edemeyeceği huzur da değil peşinde koştuğum; bir uyku arayışı benimki, bir silinme isteği, utangaçça bir reddediş."
İnsan arar, arar, arar, arar.. An gelir bulduğunu sanır. Bulmak sanısı başını döndürür.
Tam da “Buldum!” dediği zaman yitirir insan. Çünkü bu dünya aramanın dünyasıdır, bulmanın değil. Bulmak, bir yitirmek çeşididir..