Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Bir yemek yerken tuzu az,yağı fazla,sıcak ya da soğuk gibi şikayetler ederek şükrü unutmuş olursun.Yahut da yaşadığın imtihanın içindeki sıkıntıları şikayet ederek dertleri besler ve daha da çoğaltırsın.Sen bunu belki fikir sanırsın, fikrini söyledim dersin ama bu net bir şikayettir.Oysa şükür nimeti çoğaltırken, şikayet sıkıntıları çoğaltmaktadır.
"Zulme uğramış bir zavallının ağladığını görünce , ona susmasını öğütleyip sabır dileriz ama aynı ölçüde belkide daha fazlası bizim başımıza gelse , onun gibi belki de daha fazla şikayet ederiz."
Reklam
Tahir Alangu
"Bir ay içinde, herkes Sait Faik'i hatmetmiş durumda, Alangu bize hiç duymadığımız, yeni yazarlar tanıtıyor, ki­taplarını getiriyor, öykülerini okutuyor, birden Osman Ce­mal Kaygılı, F. Celalettin, Memduh Şevket Esendal'la do­luyor küçük beyinlerimiz. Her gün yeni bir pencere açıyor bize Tahir Baba... Kimi gün bir Çehov öyküsü, kimi gün Homeros... Derken Kalevela Destanı ... Daha sonra, henüz dilimize çevrilmemiş olan Heinrich Böll, Friedrich Dürren­matt gibi yazarları, evinden getirdiği almanca özgün baskı­larını açıp, gözlüğü alnına kaldırarak, anında çeviri yönte­miyle kendisi okuyor bize... Sınıfta neredeyse herkes öykü yazmaya başlıyor... Birden fazla duvar gazetesi çıkarılıyor. Tenefüslerde sabırla okuyor duvar gazetesine yazdıkları­mızı Alangu. Birinin ukala velisi, müfredat programını uygulamıyor diye şikayet etmiş hocamızı Milli Eğitim bakanlığına. An­kara'dan müfettiş geliyor. Sınıfa sokmuyor müfettişi Alan­gu: -Arkadaşlarımla edebiyat görüşüyoruz. Edebiyatın tef­tişi olmaz, çok ayıptır! diyerek yol ediyor, hiç böyle bir adam görmemiş olan şaş­kın müfettişi. Sonra bir gün içimizden birilerini dolma parmaklarıyla göstererek: -Sen! Sen! Sen! Sizler yazar olacaksınız, bu işin peşini bırakmayın... Çok okuyun! Günlük tutun mollalar! diyor. Tahir Alangu'nun parmakla gösterdiğinde, utanarak önüne bakan, yüzü kızaran bu küçük çocuklar, Nedim Gürsel, Selim İleri, Mahir Şaul, Engin Ardıç, İzzet Yasar, Ferhan Şensoy..."
“Bana bir bak Burak. Gerçek anlamda bak. Ortalama bir boyum var. Beni anlatırken ne kısa boylu diyebilirsin, ne de uzun. Elini havaya doğru uzatıp, ‘şu boylarda bir kız’ diyerek sınır çizdiğin kızlardanım ben. Ne beni alımlı gösterecek sarı saçlarım, ne de şikayet edebileceğim şirin görünen çillerim var. Ne bir esmer kadar gizemli duruyorum, ne de kızıl saçlarıyla dikkat çeken biriyim. Kahverengiyim ben. Renkten bile sayılmıyorum. Gözlerim, salak gibi yeşile boyadığım saçlarım kahverengi. Yetmezmiş gibi bir de kahvecide çalışıyorum. Sanki daha fazla bu renge bulaşmaya ihtiyacım varmış gibi.”
ilkokulda kendini geliştirmenin sayısız yolu ve kaliteli bir hayatın yüzlerce çeşidi olmasına rağmen, okuldaki en temel öğe “yapma!” sözcüğüyle kendisini belli eden sınırlandırmalardır: koşma, konuşma, ağaçlara tırmanma, sert oynama, elini kaldırmadan konuşma, kıpırdanıp durma, yerinden kalkma, pencereye bakma, ayakkabılarını çıkartma, sınıfta bir şeyler yiyip içme, gülme, geç kalma, hızlı okuma, yoldan çıkma, “sıkıldım!” deme, büyük çocukların arasına karışma, şikayet etme, sınıfa oyuncak getirme vs. bunların yanı sıra bir de ima edilen “yapma!” emirleri vardır: kendi düşüncelerini üretme, kendi tercihlerini yapma, öğreneceğin konularla ilgili kendi sorumluluğunu üstlenme. sonu gelmeyen trampet sesi gibi, okulda da takvimdeki günlerden daha fazla “yapma!”lar vardır.
Sayfa 199Kitabı okudu
'İnsanlar, yorgun insanlar, büyümeyin büyümeyin'. ... Umutsuzluğun kapımıza gelmesi için az mı bekledik. Umutsuzluk mu, yoksa ince derin bir şikayet mi? Yoksa Faaliyet içinde geçen gece ve gündüzlerimizin bizi bıraktığı anlarda kalbimizi eline geçiren ve henüz mahiyetini anlamadığımız melal mi? Bir iki adım daha atmamak için nasıl da direniyoruz. Dayandığımız şeylerin hangisi buna değerdi? Küçücük oluşlarda, hemen yakınımızdaki selametlere koşacağımıza amansız gururumuza boyun eğip hazımsızlıklar içinde birdolu ufak sıkıntının altında ufalandık durduk. - ve umutsuzluğun kapımızdan ayrılmaması için az mı çabaladık. İnsan gittikçe daralan dünyasında neden mutsuz. Herkes artık gereğinden fazla büyüyor da onun için mi? On yedi yaşlarındaki delikanlıların bile iki kat yaşlıların ki kadar yürekleri dolu. ... İnandığımız düzen düşüncesi bugün sahip olmadığı bütün o imkanları gün gelecek elinin altına çağıracaktır' diyen kalbler: bir gün sana karşı yola çıkacağım. ... (Fakat ben bir gün sana doğru yola çıkacağım bunu kimse engelleyemez benden) ... (Fakat ben artık sana doğru yola çıktım.)
Sayfa 39 - Beyan YayınlarıKitabı okudu
865 öğeden 571 ile 580 arasındakiler gösteriliyor.