Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Ey ez furûg-ı rûyet rûşen-çerağ-ı dîde Mânend-i çeşm-i mestet çeşm-i cihan ne dîde Hem çün tu nâzenîni ser-tâ-be-pâ letafet Gîtî nişan de dîde ez dünya âferîde Ber kasd-ı hûn-ı uşşak ebru vü çeşm-i mestet Gah în kemîn-güşade gah ân kemân-keşîde Ez sûz-ı sîne her dem dûdem be-ser berâyed Çun ûd çend-bâşem der-âteş remîde Ger ber-lebem nebî leb yâbem hayât-ı bakî Ân dem ki can-ı şîrîn bâşed be-leb resîde
Bizleri de kavuştur YaRabbim..
Ramazan'ın içindeyiz, bir rahmet sağanağının altında. Rahmet yağıyor aleme, yeryüzüne, yaratılış ne varsa her şeye, herkese. Mağfiret kaynıyor her yanımızdan büngünldeyen bir duru pınar gibi. Müjdeler ulaşıyor her an, her lahza, her saniye. Selam olsun müjdelerin muhataplarına, selam olsun bu yagmurda ıslananlara, selam olsun inananlara... Ki onların kalbi artık merhamet ile dolup taşmaktadır. Ki onların gözyaşları bütün günah yıkamakta, bütün mazlumlara ulaşmaktadır. Ki onlar artık kalpleri ile görmekte, kalpleri ile duy­maktadır. Onlardır yetimin hakkını gözeten, aç görse doyuran, çıplak görse giydiren. Onlardır adaletin kınından sıyrılmış kılıcı, hamiyetin nurlu toprağı. Onların yürüdüğü yolda ışıktan bir iz uzanır. Onların tuttuğu kuru dallar yeşerir, seslendiği kayalar ses verir, açtığı kapılar bir daha kapanmaz. Kimsesizler, garipler, yoksullar, küskünler, yenilmişler, umutsuzlar onların gölgesinde canlanır, sinesinde barınır.
Sayfa 50 - Pdf
Reklam
Noch nach Jahren litt ich unter der quälenden Vorstellung, dass der riesige Mann, mein Vater, die letzte Instanz, fast ohne Grund kommen und mich in der Nacht aus dem Bett auf die Pawlatsche tragen konnte und dass ich also ein solches Nichts für ihn war. Yıllar sonra bile, koca adamın, babamın, en büyük otoritenin, neredeyse hiçbir sebep yokken geceleri gelip beni yataktan kaldırıp kapının önüne atacağı fikrinin, yani onun için koca bir "hiç" olmanın acısını hâlâ çekiyorum.
O Erler Ki
"O erler ki, gönül fezasındalar, Toprakta sürünme ezâsındalar. Yıldızları tesbih tesbih çeker de, Namazda arka saf hizasındalar. İçine nefs sızan ibadetlerin, Birbiri ardınca kazasındalar. Günü her dem dolup her dem başlayan, Ezel senedinin imzasındalar. Bir ân yabancıya kaysa gözleri, Bir ömür gözyaşı cezasındalar. Her rengi silici aşk ötesi renk; O rengin kavuran beyzâsındalar. Ne cennet tasası ve ne cehennem; Sadece Allah'ın rızasındalar". Saatler süren bir tefekkürün ardından şu erlerin idrakinde, bu minval üzere hayata bakabilmek... Keşke tam mânâsı ile başarabilsem, başarabilsek.
Izdırabın sonu yok sanma, bu alem de geçer Ömr-i fani gibidir, gün de geçer, dem de geçer Gam karar eyliyemez Hande-i Hurrem de geçer Devr-i şadi de geçer, gussa-i matem de geçer Gece gündüz yok olur, An-ı dem Adem de geçer Bu tecelli-i hayat aşk ile büktü belimi Çağlıyan göz yaşı mı, yoksa ki hicran seli mi? İnleyen saz-ı kazanın acaba bam teli
Feryâdıma dem-â-dem lûtf-i Hudâ yetişdi İmdâdıma hemîşe Âl-i Abâ yetişdi
Reklam
"Orhan Gencebay'ın şarkılarıyla İbrahim Tatlıses'inkileri karşılaştırdığımızda, fark açıkça görülür. Biri yatırımını arzuyla doyumu arasındaki örtüşmezliğe yapmıştır; o mesafeden bir haz türetmeye çalışır. Diğeri tersine, her ne kadar bazen kederden söz etse, hicrandan filan dem vursa da, hem şarkıları hem de kamusal kimliğiyle gayet net bir biçimde isteklerinin bir an önce doyurulmasını ister. Biri enerjisini istediğinin verilmemiş, bu dünyada zaten verilemeyecek olmasından alır. Diğeri her şeye rağmen istemekten (ve olabildiğince almaktan) yanadır. Biri doyurulması imkânsız bir arzunun ağırlığıyla konuşur, bir tür aşkınlıkta ısrar eder, beklemenin onuruna sığınır. Diğerinde ise doyurulmuş tenin, herkesin gözü önünde dile getirilmiş iştahın, nihayet yüzeyin de fena bir şey olmadığını itiraf etmiş olmanın verdiği hafifleme vardır. "İstemem namertten bir yudum çare" ile "Ben de İsterem" arasındaki esas fark da budur. Tatlıses'te de yine kadındır şehir. Ama garip ve onurlu erkekle birlikte vefasız ve erişilmez kadın da artık tarih olmuştur. Kiraz dudaklardan, gül memelerden, nihayet her türlü imkândan payını istiyordur adam alenen."
O erler ki, gönül fezasındalar, Toprakta sürünme ezasındalar. Yıldızları tesbih tesbih çeker de, Namazda arka saf hizasındalar. İçine nefs sızan ibadetlerin, Birbiri ardınca kazasındalar. Günü her dem dolup her dem başlayan, Ezel senedinin imzasındalar. Bir ân yabancıya kaysa gözleri, Bir ömür gözyaşı cezasındalar. Her rengi silici aşk ötesi renk; O rengin kavuran beyzasındalar. Ne cennet tasası ve ne cehennem; Sadece Allah'ın rızasındalar.
Evet,insan sevinmeli, üzülmeli, gülmeli, ağlamalı... Her şeyi yapmalı, her şeyi yaşamalı ama yarım, yarım yamalak, her zaman yarım, her an eksik, her dem solgun...
Haram olan yiyecekler
“1. الْمَيْتَةُ Meyte, (leş yani, kesilmeden ölen, daha doğrusu tezkiyesiz ölen.) Meyte, canlı karşılığı ölü demek değil, hiç bir haricî tesir olmadan ölen demek de değil, mezbuh (kesilmiş) karşılığı ölü, مَا فَارَقَهُ الرُّوحُ مِنْ غَيْرِ ذَبْحٍ "kesilmeden ruhu ayrılan" tam şer'i mânâsıyla söylenecek olursa مُذَكَّى karşılığı ölüdür ki, aşağıda gelecek olan اِلَّا مَا ذَكَّيْتُمْ tezkiye ettikleriniz" ifadesi bu karşılığı gösterecekti 2- وَالدَّمُ Dem, yani kan ki, maksad akıtılmış kan olduğu diğer bir yerde, bu cümleden olarak En'am sûresi 145. nci âyette açıklanmıştır. Meyte (leş) meyte, kan da kan olduğu için bizzat kendileri pis ve haramdırlar. Fakat kanın böyle haram oluşu şunu anlatır ki, leşin haram olmasında, akabilecek kanın tamamen içinde kalmış olmasının da az çok bir hissesi vardır. Ve leşin mânâsına bu dahildir. Bazı müşrikler leşi yerler ve "Kendi öldürdüğünüzü yiyorsunuz da Allah'ın öldürdüğünü niçin yemiyorsunuz?" derlermiş. Aynı şekilde kanı barsaklara doldururlar ve kızartır misafirlerine yedirirlermiş.”
265 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.