Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Olayların arka planını görmezden gelerek yaşadığınız bir hâdisenin, sizin cinsinizden biri tarafından başınıza geldiği- ni düşünürseniz onu kabullenmekte zorlanırsınız. Fakat sizin üzerinizde olan ve sizi var eden, size "varlık" bahşeden bir yüce kudretin Allahu zü'l Celal'in varlığını kabul ettiğiniz ve Ona teslim olduğunuz zaman tecelliyatla imtihan ediliyorsunuz. Başınıza gelene bu nazarla bakıp, her hâdiseden bir ibret alacaksınız. Modern insanın çıkmazı işte burada başlıyor. Modern insan bu çıkmazda hayatını idame ettiriyor. İnsana çok büyük yetenekler bahşedilmiş; ama bu yetenekler başına gelen imtihanlarla baş etmesine yetmiyor. Eskiden evlerin, tekkelerin duvarlarına, "Ah Teslimiyet" yazilı levhalar asılırdi. Bu teslimiyet, sizi var eden ve sizi kuşatan bir varlığa teslimiyettir. Allahu zü'l Celal, yeryüzüne elçilerini göndermiş. Bu elçi- lerin bir de vârisleri var. Büyük zevat-l kiram var. Bu şekilde ala meratibihim bir teslimiyet zinciri var. Eski diplomalara ve icazetnamelere şu yazılırdi: "El ele, el Hakk'a." En nihayetinde siz Hak'tan gelen şerbeti içiyorsunuz. Kaynak insan değildir. Allah'tır. insan sadece nakleder. Yunus Emre ne diyor: Hak'tan gelen şerbeti içtik elhamdülillah Şu tevhid denizini geçtik elhamdülillah. Yunus Emre'ye Hak'tan bir haber geliyor, o habere, "Âmen- na" diyor. Sonra o haberin mûcib-i muktezasınca amel ediyor ve tevhid denizini geçiyor. Yoksa sadece "âmenna" demekle geçilmiyor o deniz. işte o an bir sükûn bir sekinet hâli iniyor ruha. İnsanın iç dünyası ferahlıyor.
Sayfa 113Kitabı okudu
Yaşadığımız her şeyin ilahi bir takdir olduğunu bilirsek eğer, onlardan ders çıkarabiliyoruz. Cenab-ı Rabbü'l Âlemin, bir hayat ve bir kader takdir etti dolayısıyla bizim, yaşadıklarımızdan ders almaklığımız icap eder. Yaşımız kaç olursa olsun, her zaman hata yapabiliriz; ama tövbe kapısı kapalı değil. Aynı pişmanlık, aynı iltica duygusu içimizde mevcut. Fethi Ağabey. "Kalbinizde sebebini hiç bilmediğiniz bir hüzün hissediyorsanız bilin ki o an Allah'a yakınsınız," derdi. Çünkü Cenab-l Allah'in, "Ben mahzun olan kalplerdeyim," diye bir beyanı var. Dolayısıyla zâhiri bir sebep yokken bir hüzün hissederseniz, o an Allah'a yakınsınız demektir. Hüzün hâli çok beşeri, çok insanî ve çok güzeldir; sizi iyi ahlaka yaklaştırır.
Sayfa 101Kitabı okudu
Reklam
"... Biz, güneşin bir an önce batmasını, işçilerin paydos etmesini, kumsalın üzerine uzanmayı, doyumsuz köy yemeğimizi yemeyi, Girit'in sek şarabını içmeyi ve söyleşimize başlamayı bekliyorduk..."
Dostoyevski'nin Anna Karenina incelemesi!
Başlangıçta çok beğendim; başımı kaldıramıyordum; ayrıntılarına kadar bayağı hoşlanmıştım; ancak bütününde ilgim azaldı. Bunu bir yerlerde okumuşum gibi gelmişti bana, evet, hâlâ belleklerde tazeliğini koruyan, Kont Tolstoy'un Çocukluk ve Delikanlılık, Savaş ve Barış adlı yapıtlarında da aynı hava vardı. Konusu farklı olmakla birlikte Rus
Sayfa 701 - 702, 703, 704, 705, 706, 707, 708, 709, 710, 711, 712 Yapı Kredi Yayınları
Her an izzet-i nefsimize dokunan bir söz işitebiliriz. Eskiler bunu Allah'ın bir ikazı oarak görürler ve bir lütuf olarak kabul ederlerdi. Eğer böyle olmasa aklen ve nefis olarak doğru kabul bildikleri yolda o yolun doğruluğundan emin olarak görürlerdi ama rakibi yani düşmanı her alt ediş bize böbürlendirir nefsimizden yana çıkmamıza sebep olurdu.
İnsan yaratıcısını unutmazsa her an O'nunla beraber olduğunu hatırlarsa davranışlarında mutlaka onun emirlerini yerine getirmek nehilerinden de içtinap etmek mecburiyetinde hisseder kendini. Cenab-ı Allah'ın insanı çizdiği hayat tarzı ve lütfettiği çevre yaşam için fevkalade müsait bir alan açıyor insana.
Reklam
Kendimize Düşeni Yapmak
Unutulmamalıdır ki; bir cemiyette eğer, inançsızlık yaygınlaşıyorsa, anarşi ve huzursuzluk tırmanış gösteriyorsa, hak ve hürriyetler çiğneniyorsa, sevgi-saygı, birlik-beraberlik kavramları zayıflıyorsa, haya ve iffet duyguları şekil değiştiriyorsa; hep ilâhî emirlerin anlaşı mamasından, bilinmemesindendir. Hal böyle olunca Kur'an'ın anlaşılmasını ve yaşanmasını istemeyen; anarşiden şikâyet edemez. Haksızlıktan, adaletsizlikten şikâyet edemez. Cemiyetin huzursuzluğundan dem vuramaz... Çünkü dünya ve âhireti kapsayan huzur, yalnız Kur'an'la olur. Onu anlamak ve yaşamakla olur. Fakat bu, asla başkalarını suçlamakla, yükü ve sorumluluğu başkalarına atmakla olmaz. Her müslümanın bu konuda kendine düşeni yapmasıyla olur. Kur'an'ı yaşaması ile olur. O'nu doğru anlaması ve kavraması ile olur.
Sayfa 102 - Mustafa Varlı, 4. Baskı, Ankara 1999Kitabı okudu
Gökler ve yerler ve içindekiler bize emanet olarak verilmiş. Biz onların sahibi değiliz, bize sadece tasarruf etme hakkı verilmiş. Dolayısıyla biz kendimize özgü sanal bir mekan inşa etmeyeceğiz, yaratmayacağız. Biz daima hayatta yaratılmış varlıklarla beraber yaşayacağız. İnsan her an ağacı, toprağı, güneşi, kuşu, ayı, rüzgarı hissedecek. İlkbaharda tabiatın canlanışına, sonbaharda tabiatın ölümüne şahit olacak. Güneşin tulû'unu ve grûbunu seyredecek. Rüzgarın sesini duyacak, yağmurda ıslanacak. Bunlar bizim için vazgeçilmez güzellikler. Hepsi biz insanlar için. Bunların her birisinde bir ayet var. Tüm bu tabiat olayları Allah'ın birer ayetleridir hayatı hatırlatır.
"Allah, arşa istiva etti." meselesine dair:
İmam Ebu Hanife bu istiva meselesinde diyor ki: Eğer Allah Arş'a yerleşti, mekân tuttu, âyet-i kerime bunu anlatıyor dersek o zaman şöyle bir soru çıkar ortaya: "Allah Arş'ı yaratmadan önce neredeydi?" Çünkü Arş mahlüktur, muhdestir, sonradan var olmuştur. Allah Teâlâ dışındaki her varlık sonradan var olmuştur. Dolayısıyla İbn
Sayfa 55
Waren wir etwa auch im Leben oft zu sehr auf unsere eigenen Fragen und Probleme konzentriert und bekamen deshalb viel zu wenig von dem mit, was um uns herum passierte? Oder liefen wir generell immer wieder am Leben vorbei, weil wir dem Jetzt zu wenig Beachtung schenkten und auf der Suche nach dem Ziel waren, obwohl sich alles in diesem Moment vor unseren Augen zutrug und wir es nur nicht bemerkten? Vielleicht verpassten wir so manche Aussichtswarte oder Lichtung, die schon auf uns wartete, an der wir aber versehentlich vorbeiliefen, weil wir uns in unseren Gedanken verlaufen und dabei selbst verloren hatten.
Reklam
Mirac
Hakk'ın, şanlı elçisine büyük bir hüzün gelmişti, Onun, bütün semaları gezeceği gün gelmişti. Akılların ermediği binbir lutuf, binbir nimet Görülecek kutlu gece ermiş idi en nihayet. Ağırlamak üzre onu, o sevgili Peygamber'i, Yere, göğe emir gitti, ne yapılsa vardı yeri. Toprakla su âleminde, hüküm süren kanunlara, "Çalışmayı
Şüphesiz Sahih Namaz Kötülüklerden Alıkoyar
‎‫وأقم الصلوة‬‎ Ve namazı devam üzere kıl. ‎‫أن الصلوة‬‎ Hakikaten namaz, ‎‫تَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء‬ fahşadan, yani açık çirkinlikten, edebsizlikten, fuhşiyyattan ‎‫والمنكر ve münkerden: aklın ve şer'in beğenmeyeceği uygunsuzluktan,‬‎ ma'siyyetten neyh eder. Bir kerre namaz içinde bunlar yapılmaz. Bundan başka, namaz hakikati: Ne
Sayfa 242 - 6.cild 29/45 tefsiriKitabı okuyor
“Ich spreche mit Märta über das Wesen der Liebe. Ich erkläre, daß ich nicht an ewige Liebe glaube, daß die Liebe der Menschen Egoismus sei, das hat Strindberg im Pelikan gesagt. Ich behaupte, daß die Liebe zwischen Mann und Frau meist Wollust sei. Ich erzähle von einer schönen, aber fetten Dame, die meinen Vater jeden Donnerstagabend nach dem Abendmahl in der Sakristei liebt.”
„Was sollte er übrigens erklären? Er ist ein Seher, der es ver mocht hat, seine Visionen in dem schwierigsten, aber auch willigsten aller Medien zu inszenieren. Ich habe mein ganzes Leben an die Türen zu den Zimmern geklopft, in denen er sich so selbstverständlich bewegt, Nur gelegentlich ist es mir ge lungen, mich hineinzustehlen… Fellini, Kurosawa und Buñuel bewegen sich im selben Vier tel wie Tarkowski. Antonioni war dorthin unterwegs, kam aber um, von seinem eigenen Überdruß erstickt. Méliès war Lohne über die Sache nachzudenken. Er war ja Magier von Beruf.“
263 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.