Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Katy: "Seni çekici bile bulmuyorum." (Yalan! Ding! Ding! Yalan.) "Birazcık bile. Sen..." Daemon bir anda önümde belirdi, yüzümden bir santim bile uzakta değildi. "Neyim ben?" "Cahilsin." dedim geriye bir adım atarak. "Ve?" O da öne bir adım attı. "Kibirlisin. Kontrol manyağısın." Geriye bir adım daha attım ama hala benim alanımdaydı ve yaklaşıyordu. "Bir de, bir de... Hıyarsın."
Sistemi çökmüş bir memuriyetler cemiyetinin ortasındayım. Yanıp sönen riyakar numaralar ve durmayan “ding dong” sesleri, Yine de hiçbiri bastıramıyor kafamın içindekileri. Elimde numara 9172, “Kargo teslim bu taraftaaan!” Diğerinde taşıma sözleşmesi Etrafta ki insanlar anlatıyordu bir çok şeyi; Hanım teyzenin göz kapakları düştü düşecekti, Genç kadın, ince parmaklarında mektubu, Tüm zarafetiyle beklemekteydi. İşte bir memur bey amca asabiyeti üzerinde, Geçirdi sırtına siyah kalın kaşeyi Bekleyen kişi sayısı: 38 Günümün yarısı burada gitti Ama açıldı sonunda sistem, ağır aksak bir kapı gibi Sabır, yerini selamete bırakabildi. Herkesin öğrendiği bir şey vardı; Beklemek, ciddi bir işti. Üzgünüm hayatı gasp edilmiş cemiyet, gitme vakti. Mahmur adımlarım kapıda Yağmur başlamış, şemsiyem yok Zaten sen oradayken Ve hala güzel bir ihtimalken Şemsiyeye gerek de yok. Orhan Samet DİLEK
Reklam
MÖ 1200’lerden kalma en eski Çin yazılarından bazılan kehanet için kullanılan kemiklerdir. Bunlardan birinin üstüne şu soru kazınmıştır: “Hao Hanım’m doğumu şanslı olacak mı?” Cevap şöyledir: “Eğer çocuk ding bir günde doğarsa şanslı, geng bir günde doğarsa çok şanslı olacaktır.” Buna karşılık, Hao Hanım jiayin bir günde doğum yapacaktır. “Üç hafta ve bir gün sonra, jiayin gününde çocuk doğdu. Şanssızlık. Bir kızdı.”
Sayfa 150Kitabı okudu
Keep the Aspidistra Flying
Sa­at iki bu­çu­ğu vur­du. Bay McKech­nie’nin ki­tapçı dük­kânının ar­ka ta­rafında­ki küçük büro bölümünde, Gor­don –Coms­tock ai­le­si­nin son üye­si, yir­mi do­kuz ya­şında ve de şim­di­den yaş­lanmış görünen Gor­don Com­­s­tock– ma­sanın üze­ri­ne yayılmış, dört pe­ni­lik bir Pla­yer’s We­ights pa­ke­ti­ni baş­par­mağıyla açıp ka­pa­mak­tay­dı. Da­ha uzak­ta­ki bir baş­ka saa­tin –cad­de­nin karşı ta­rafın­da­ki Prin­ce of Wa­les’in sa­ati­nin– ding dong­ları durgun ha­vayı tit­ret­ti. Gor­don is­tek­siz bir ça­bay­la doğ­rul­du ve si­ga­ra pa­ke­ti­ni ce­bi­ne koy­du. Bir si­ga­ra iç­mek için nele­ri ver­mez­di. An­cak sa­de­ce dört si­ga­rası kalmıştı. Günler­den çar­şam­baydı ve cu­ma­ya ka­dar pa­rası ol­ma­ya­cak­tı. Ge­rek bu ak­şam, ge­rek yarın tütünsüz kal­mak fe­la­ket olur­du.
Sayfa 11 - Can YayınlarıKitabı okuyacak
Epistemoloji - Alman Idealizmi
Kant, kendinde seyler (ding an sich) hakkinda hic bir sey bilemeyecegimiz sonucuna varir. Sadece fenomenal dunyayi, yani duyular araciligiyla tecrube ettigimiz gorunusler dunyasini bilebiliriz, gorunuslerin ardindaki askin, yani noumenal dunya ise bizim icin bilinemez olarak kalir.
Oysa dehâ sahibi kişilerin ve şairlerin kendi ayakları üzerinde durabilmeleri için duyularını serbest bırakmaları zarurîdir. Bu şahsiyetlerde, dünya hayatının sözde başrol oyuncularında ekonomik bir anlam taşıyan kendi ayakları üzerinde durmak deyimi, felsefî bir anlam kazanarak, Kant’ın deyimiyle ‘’kendinde olan şey’’e (ding an sich) dönüşür. Serbest bırakılmış duyularsa alabildiğine uzanan hayal dünyasında bir ada yaratır kendine ve bu adanın adı ‘’A’RAF’’tır. A’râf her tarafı yğınlarla çevrili bir ada parçasıdır. Oradan ahaliye ulaşan tüm yargılar, emirler ve de imgeler yalnız gülünç duruma düşmekle kalma, yığının nezdinde alay konusu da olurlar. A’râf’ın en güzel ve temel özelliği, tüm bunlara aldırış etmeksizin dehâya ya da şaire kendini tanıma fırsatı vermesi, önlerine idealar ağacından yeni koparılmış taze imgelerin bulunduğu sepetlerden koyup onlara istediklerini seçme özgürlüğünü ve yığınların ağzından anlamı kürtaj edilmiş olarak hayat bulan cümlelere karşı sabır bahşetmesidir. İşte bu yüzden dehânın, şairin ve de hayatın her duruma hakları vardır!
388 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.