MÖ 300 , 400 ‘ lerden bu yana pek bir şey değişmemiş
Faizden, bir tahıl ürünü yâ da hayvan yavrusuymuş gibi kazanç diye söz ediyoruz; çünkü, her canlı benzerini doğurur, faiz de paradan doğan paradır. Dola­yısıyla, bütün servet edinme yolları arasında doğaya en aykırı olanı budur.
Her olayı her insanı daima ateşi ve coşkusuyla algılarız sadece. Çünkü tin kandan, fikir coşkudan ve coşku tutkudan doğar.
Reklam
Mesela evde bü­yük bir kavga oldu diyelim. Bu durumda büyük bir ihtimal er­kek küsmüş bir şekilde odasına gidecektir. Kavga konusunda haklıda olabilirsiniz haksızda. Aslında bunun çok da önemi yoktur. Çünkü er yada geç aranız düzelecek ve sonunda yine barışacaksınız. Doğal olarak birbirinize çektirdiğiniz eziyet dı­şında
Iyi geceler.
- Ilk neyi konuşalım, diye sordu. - en kolayı, en baştan almak. doğumunuzdan... iki koca dakika ağzını hiç açmadan odada gezindi. sonra, bir soruyla karşılık verdi. - bir insanın hayatının doğumuyla başladığına emin misiniz?
Doğu ile Batı arasındaki fark, Türkiye'dir. Hangisinden hangisini çıkarınca geriye Türkiye kalır, bilmiyorum ama aralarındaki mesafe Türkiye kadar, ondan eminim. Ve biz orada yaşıyorduk. Her gün politikacıların televizyonlara çıkıp jeopolitik öneminden söz ettiği bir ülkede. Önceleri çözemezdim ne anlamada geldiğimi. Meğer jeopolitik önem, içi kapkaranlık ve farlaro fal taşı gibi otobüslerin, sırf yol üstünde diye, gecenin ortasında mola verdiği kırık dökük bir binanın ada ve parsel numaralarıyla yapılan çıkar hesapları demekmiş. 1565 km uzunluğunda koca bir boğaz köprüsü anlamına geliyormuş. Ülkede yaşayanların boğazlarının içinden geçen Koca bir köprü. Çıplak ayağı Doğu'da, ayakkabılı olanı Batı'da ve yasa dışı ne varsa geçip giden, yaşlı bir köprü...
Herkese her şeye "sabır, sabır ya sabır", sık dişini
Ziraat, hayvancılık, tuğla yapımı, kağıt ve kumaş üretimi gibi alanlarda gelişmeye önem verilmiş, fakat milyonlarca emekçinin beyni, kalbi, sağlığı hayat koşullarının iyileştirilmesi gerektiğini kimse düşünmemiş ve düşünmek istememiştir. Halkın alt kesimlerinin hayatı, maneviyatı, karakteri ve refahı gibi konular kaderine terk edilmiştir. Sanki bu meseleler kimse ile ilgili değil, sanki ebedi olarak karar alınmış: "Bırak bildikleri gibi yaşasınlar. Herhangi iyi bir gelişme olursa, bu onlar için mutluluk ve şanstır. Ağır kötü sonuçlar doğuran bir hadise karşısında da sabretsinler." Bütün ülkelerde halk kitleleri sürekli sabretmek ve dişini sıkmak zorunda kalmıştır. Sabır, ihtiyaç ve yokluklar karşısında kaderine razı olmak halkkitlelerinin doğal bir görevi olarak kabul edilmeye başlanmıştır. Halkı birçok sebepten dolayı aşağılamakta ve sövmektedirler, her taraftan sürekli "Halk ayyaştır, tembeldir, çalışmak istemiyor. Halk kabadır, açgözlüdür, acımasızdır" söylentileri duyulmaktadır. Halkın büyük olduğu bir konu yine de var --sabır. Aç kalmasına, üşümesine ve pislik içinde yaşamasına rağmen, dişlerini sıkıyor, kimseye kin duymadan sabrediyor. Herkes halkın sabrını takdir ederek, hayranlığını dile getiriyor ve hatta duygulanıyordu. Halkın, dayanma gücünü dini bir vecibeye dönüştüren bu kişiler İsa'nın bu öğreyisini de sabır beni ara görmeye başladılar.
Sayfa 169Kitabı okudu
Reklam
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.