Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.36.25
Tanzimat edebiyatının en üretken, en çok eser veren yazarı olan Ahmet Mithat Efendi tarafından yazılan Felatun Bey'le Rakım Efendi romanında Doğu-Batı çatışması esas alınmıştır. Batı medeniyetini, alafranga yaşam tarzını temsil eden Felatun Bey ile Doğu medeniyetini, alaturka yaşamı temsil eden Rakım Efendi arasında geçen olayları anlatmaktadır.
İnsan ait olduğu kültürün gerktirdiği bir hayat yaşamalıdır. Lüks hayat, yanlış taklit insanın hayatını berbat eder.
Türk klasiklerinin temel taşlarından olan eser, Doğu medeniyetinden gittikçe uzaklaşan ve batı medeniyetine ilgi duymaya başlayan Neriman'ın hikayesini anlatıyor. Tema olarak; Doğu-Batı çatışması olarak adlandırılan romanın bildiğim kadarıyla dizisi de çekildi.
Güzel bir kurgu eser. Bu aralar okuduğum diğer bir kitap olan Graham E. Fuller'ın Siyasal İslam'ın Geleceği adlı kitabında yer verdiği, sonradan yazdığı İslamsız Dünya kitabının da temel argümanı olan İslam olmasa idi de Ortadoğu bugün benzer bir durumda olurdu görüşünü Kongar da aşağı yukarı kitabın başlangıç kısımlarında yazıyor. Kongar doğu ve batı hristiyanlığı arasındaki amansız çatışmanın doğu islama teslim olmasa idi bugünün temel çatışması olarak devam edeceğini söylüyor. Politik, sosyolojik göndermeler de oldukça başarılı.
Osmanlının son dönemlerinde ve Cumhuriyettin ilk yıllarında yaşamış olan yazarın batılaşırken farketmeden çatıştırdığımız değerleri korkusuzca dile getirdiği bir hikaye...
Karakterlerin kimisi batı zihniyetinin kötü hallerini kimi doğu zihniyetinin kötü hallerini temsil etmekte. Bunların çatışması ise edebiyatın seçkin konusu olan sevgililerin sonunu hazırlamaktadır
Oblomov kitabında asıl anlatılan Oblomovluk'tur.
Oblomovluk, Türkiye gibidir. Batıdan gelen olumlu ama kültürüne uzak örneklerle, doğudan gelen kültürüne yakın olumsuz örnekler arasında sıkışmış bir araf ruh halidir. Modernleşme, disiplin, amaç edinme, hedefe ulaşmayı görüp "Ne güzel meziyetler bunlar" diyebilmek ama içinde bulunduğun tembellik ve atalet halinden silkinememektir. Yakınında en yakınında hatta gözünün önünde örnekler varken "Yapamam ben, olamam ben, beceremem ben." demektir. İşte asıl ortadan kalkması gereken de Oblomovluk'tur.
Kitabın altını çizdiği bir kişi özelinde değil aynı zamanda herkesin bir Oblomovluk anı olduğudur. Yanlış yolda gittiğini göre göre bile bile devam etmektedir insan. Çünkü o an yolu tersine yürüyemeyeceğine inanmaktadır.
Okuyun bence gerçekten Rusya'nın dönemine ışık tutan şatafatı, tükenmişliği, çaresizliği, sahtekarlarını, yalanlarını, aşkı en azından döneminde yaşandığı kadarıyla göstermektedir. Doğu - batı çatışması resmi ile kendi ülkemizden kendi anılarımızdan bir çok nüans yakalama fırsatı sunan kitap, kişisel olarak da sorgulatan yer yer güldüren yer yer hüzünlendiren güzel bir hikayeye sahip. Okumanızı öneririm. İyi okumalar.
Aslında kitap konusunda daha olgunluğa erişmeden bir yorum yapmak istemezdim ama konu "en sevdiğim" olunca heyecanla bir şeyler yazmak istiyorum. Şunu biliyorum ki Türk halkı olarak Ahmet Hamdi Tanpınar gibi bir yazara sahip olduğumuz için çok ama çok şanslıyız. O öyle biri ki Salvador Dali tablolarında, Luis Bunuel filmlerinde
Huzur romanını İKİNCİ KEZ okudum.(ilk okuduğumda yirmili yaşlarda idim şimdi ise otuz yaşındayım),Kitabı henüz bitirmeme rağmen belki size garip gelecek ama ÜÇÜNCÜ KEZ okuma isteği uyandı.Çünkü HUZUR kitabı çok derin ve onu anlamak için keşke romanlara teknik analiz yazacak kadar usta bir EDEBİYATÇI olsaydım diye düşündüm.Şimdi ise EDEBİYATÇI
Kitap, küçüklüğünden beri hayatı saat kavramıyla şekillenen baş kahramanımız Hayri İrdal'ın Halit Ayarcı ile tanışması doğrultusunda gelişen olayları ele alıyor. Hayri İrdal için iki hayat vardır. "Halit Ayarcı ile tanışmadan önceki hayat" ve "Halit Ayarcı' yı tanıdıktan sonraki hayat". Bu şahsı tanımadan önceki hayatı sefil ve tek düze iken, tanıdıktan sonraki hayatı bir o kadar refah içinde geçmiştir. Fakat içsel bir rahatsızlık da söz konusudur. Bu öncesi ve sonrası şeklinde ele alınan iki yaşam anlatılmıştır. Geçen olaylar eski-yeni çatışması, değişimlerin toplum hayatına olumlu ve olumsuz etkileri, bürokrasinin acımasızlığı, menfaat ve çıkar ilişkileri, haysiyetsizlik gibi olguları etkileyici bir biçimde belirtmiş. Karakterlerin menfaatleri uğruna gel gitler yaşamaları kitaba hakim bir durum. Olayların anlatim tarzı, bu kadar iç içe geçmiş mevzuların kronolojik olarak birbiriyle uyum içinde anlatımı çok hoşuma gitti. Ayrıca eski ve yeninin, Doğu ile Batı'nın oluşturduğu çatışmanın saat/zaman kavramıyla anlatılması da beni etkiledi. Kitap bu sayede daha da anlam kazanmış. Dönemsel bir değişiklik ve bu değişikliğe uyum sağlamaya çalışan insanların karakter ve tutumları kitabın merkezi olan Saatleri Ayarlama Enstitüsü ile harikulade bir biçimde açığa çıkarılmış. Tanpınar'in okuduğum diğer kitaplarinda da olduğu gibi bu kitapta da gözlemler ve analizler fazlasıyla baskın. Yergiler ve psikolojik tahliller her zamanki gibi çarpıcı. Bu zamana kadar nasıl okumamışım bu kitabı diye hayıflandım açıkçası.
Huzur, birtakım romanlarla, Tutunamayanlar gibi, birçok anlamda bir tutulsa da bu romanlardan oldukça uzak aslında. Tanpınar'ın başka kitaplarını okumuş iseniz şayet, onun gerek üslup gerekse de olguları inceleyişi bakımından kesinlikle başka bir noktada tutunduğuna şahit olabilirsiniz. Özellikle dil konusunda; öyle güzel tamlamalar, insanı dumura uğratan benzetmeler var ki... Örneğin, yüz doksan sekizinci sayfada Nuran, dalgalara hitaben "Ayın çamaşırları yıkanıyor," diyordu; bu ve buna benzer çok daha yetkin edebi sanatlar söz konusu. Dilden öte, üzerinde dikkatle durulması gereken ve yazarın ince kişiliğini birebir yansıtan fikirler var bir de, elbette. Çok güzel, çok çok güzel.
Ayrıca tabii ki Doğu-Batı çatışması, bu çatışmanın karakterler üzerinden yansıtılışı, bilhassa İhsan, Mümtaz ve Suat. Fakat gelin görün ki bu roman, bir Saatleri Ayarlama Enstitüsü değil. Nedense bir yazarın yalnızca bir tane onu yansıtan ustalık işi olabileceğine inanıyorum, ve Tanpınar'ınki Huzur değil bana kalırsa.
Dikkatli okumalar.