Sayfa sayısına rağmen gayet hızlı okunan, içinde birbirinden anlamlı mesajlar taşıyan çok ama çok güzel bir kitaptı. Anadolu’nun bir kazasında doktorluk yapan Sabri bey ve orada oluşan çevresi, iyi bir adam olarak tanınması, müftünün muvakkithanesinde yaptığı konuşmalar, cumhuriyetin ilk yıllarında halkın yaşayışı ve korkusu, ikinci partiye geçiş gibi konuları içeren ilk bölümden sonra ikinci bölümde İstanbul dönemi başlıyor. Yıllardır memleketi olarak gördüğü, özlemini çektiği İstanbul mu yoksa geldiği Anadolu mu memleketidir sorgulamasını yaşatan, başında kavak yelleri esen ve kırmızı oda tecrübesi ile bir dönüşüm yaşayan Doktor Sabri vefayı da bir kez daha öğreniyor. Sosyolojik ve psikolojik tahlille bolca bulunduran bu güzel kitabın okunması gerekli bir kitap olduğunu düşünüyorum.
Bu kadar kısa olup beni bu kadar çok gerebilecek başka bir kitap okuduğumu hatırlamıyorum. Kesinlikle Hizmetçi serisinden çook daha iyiydi. Mükemmel bir gerilim kitabıydı. Son sayfasına kadar tüylerim diken diken okudum. Her sayfasında öğrendiğimiz başka başka gerçekler, tüm karakterlerden şüphelenmeme sebep oldu. Ancak kesinlikle son sayfalara kadar olayları tahmin edemedim. Çok beğendim. Elinizdeyse kesinlikle okumanızı tavsiye ederim...
Kitap iki farklı bakış açısıyla anlatılıyor. Birincisi psikiyatristin ağzından ve diğeri de ana karakterimizin ağzından. Arada bazı kasetlerden kesitler verilmiş ancak zaten kiminle alâkalı olduğunu okuduğunuzda anlayabiliyorsunuz.
Yeni bir ev almak isteyen çiçeği burnunda çiftimiz, ormanın içinde, her yerden uzakta, sessiz ve sakin bir yerde, neredeyse malikâne denebilecek bir eve geliyorlar. Fırtınalı hava sebebiyle evde birkaç gün geçirmek zorunda kalıyorlar. Bu esnada Tricia, gizli bir oda buluyor ve doktorun sırlarını öğreniyor.
Doktor, yaklaşık üç yıldır kayıp. Ne cesedi ne de kendisi bulunuyor. Kimse nerede olduğunu bilmiyor. Geçmişten kaybolmasına kadar olan süre boyunca yaşadığı şeyleri okuyoruz ara ara. Sakladığı sırlar, yaptığı pislikler bizi bugüne kadar getiriyor. Acaba Doktor nerede? Ölü mü, sağ mı?..
Peki sakladığı sırlar ne? Evinde gizlediği şey ne? Nereye kayboldu? Ethan neden ısrarla o evi tutmak istiyor ve eşi neden evi bir türlü sevemiyor?..
Keyifli okumalar dilerim...
bir bıçak bu sayın doktor, bir bıçak
kore'yi elma gibi
viyetnam'ı elma gibi
ikiye bölen bıçak
dolaşıyor ortadoğu'nun şahdamarında
bu bıçağı tanırız biz
sapında markası var büyük soygunun
gülmemek bulaşıcı bir hastalık mı
yok mu bunun bir ilacı?
Orhan Pamuk kitaplarını genellikle çok severim. Gayet başarılı bir yazardır gözümde ama bu kitabı bence çok güzel değildi. Acaba benim hazırbulunuşluk durumumla mı alakalı diye sorguladım. Kitap elimde süründü. Beni çekmedi. Hele Ahmet Mithat gibi araya girmeler yok mu kendimi Tanzimat 1. Dönem romanı okuyor gibi hissettim. Kitabın konusuna gelince Minger adlı bir adada başlayan veba salgının Padişahın yeğeni Pakize sultan ile eşi Doktor Nuri ekseninde önlenme çabalarıdır. Adanın bağımsız olma yolundaki adımları, Abdülhamid'in baskıları, tekkelerin durumu, halkın hastalıklara bakış açısı gibi bir çok alt başlık var.
Veba GeceleriOrhan Pamuk · Yapı Kredi Yayınları · 20216,7bin okunma
Herkese merhabalar
Bu akşam sizlerle Ercan Kesal kaleminden Peri Gazozu ile buluşturmak istiyorum.
Peri Gazozu
İstiyorum ki yazarımıza bir değinelim.
Ercan Kesal
Sosyoloğ, Doktor , Oyuncu , Senarist, Yazar daha ne diyebilirim. Bizler için kıymetli bir değer. Çok yönlü başarılara sahip ve üretken bir kişilik. Ama çok geç tanınmış olmasına
Hanımlar hocalık yapmaya meraklılar. Öğrensek de vaaz etsek diyorlar. Lakin, öğrenelim de amel edelim demiyorlar . Bir insan doktor olsa da hastalara tedavi etmesi olur mu? Olmaz. Yani illa ilim, amel ve ihlas bu üçü de lazımdır.
Kitabın yeri bende geliş sebebiyle ayrı, çünkü kitabı bana twitter üzerinden Kafa Dergi hediye etti. Bunun için de ayrıca teşekkür etmek isterim.
Evet şimdi incelememize geçebiliriz.
Aşık olduğunuz adam ne derece bir caniye dönüşebilir, kendi doğurduğunuz beslediğiniz büyüttüğünüz evladınız nasıl beyni yıkanmışcasına tanımadığınız biri haline