Bazen bazı kitapları nasıl anlatırım diye düşünmeden edemiyorum.Bu kitap tam olarak öyle bir kitap.
Hangi cümleyi kursam diğerinin hatrı kalacakmış gibi geliyor..
Feride..Bilmediği bir dilin ve kültürün içerisine sürüklenen, sevdiği her insanı tek tek kaybetmiş acılarla o yolculuğa çıkmış bir kızın, aşkının ve acılarının hikayesi..
Feride Kafkasya'dan sürülen Çerkez bir kız.17 yaşına geldiğinde teyzesinin zoruyla 60 yaşında bir Şeyh'le evlendiriliyor. Bu evliliği hiç istemese de buna katlanıyor. Şeyh ile evliliklerinden bir tane çocukları oluyor. Şeyh, Feride'ye ne kadar iyi davransa da Feride hep aşkın o eksikliğini hissediyor ve Rabbi'nden aşkı istiyor.. Sır nerede? Annesinin ölmeden ona verdiği aynada mı? Yoksa karşısına çıkacak o masum aşkında mı?
Ve bir gün Şeyh'in sağ kolu dediği Eşref ile ilk görüşte aşık oluyorlar. Eşref utancından, bu aşktan kaçarcasına vatan aşkı için cepheye gidiyor. Tabi tek savaşı bu değil bir de içindeki savaşı var..
Kitap Kafkasya'dan sürülen Çerkezlerin, Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşü ve Cumhuriyet'in zorluklarla doğuşunu konu alarak ilerliyor.
İçerisinde birçok detay bulunduran bu kitapta okuyucu okurken hem mistik, tasavvuf, toplumsal kültür, maneviyat hem de aşkı özümseyerek, acaba neler olacak diye düşünüyor. Bu kitap sırlarla dolu .. Devamını okumak için sabırsızlanıyorum..Fazla derin. Onlar aşka düşerken bizlerde kitaba düştük sanırım.
Kesinlikle tavsiye ediyorum. Gönlünüzün sırlarını en güzel şekilde gerçekleştirebilmeniz dileğiyle..
YouTube kitap kanalımda Rus edebiyatı kitapları okurken işinize yarayacak bilgiler verdim: ytbe.one/zT0CaAXppUc
Yoksulluk ve acı dolu bir hayat sürdükten sonra adınızı Acı olarak değiştirseydiniz sizce nasıl olurdu? İşte Gorki tam da böyle yapmış biri...
Yıllardır Rus edebiyatı okuyorum. Şimdiye kadar
Yusuf Atılgan:
Yusuf Atılgan’ın Aylak Adam ve Anayurt Oteli’ni yazdıktan sonra kendini insanlardan soyutladığı söylenir, tıpkı Bay C. ve Zebercet gibi. Bunun ne kadarı doğru ne kadarı yanlış bilmiyorum. Eğer doğruysa bu türden kitap yazan yazarın kendi iç dünyasında da yarattığı karakterlerin iz bırakması, onlar gibi olmaya çalışması ya da
“Gün gelir hissetmediğin acının da hesabı
senden sorulur, kalbimden sorumsuzum
sanma” (s.257).
Bazı kitapları okuyup bitirdiğimde ağırlığı üzerime öylesine çöküyor ki günlerce etkisini üzerimden atamıyorum. Hele hele bu kitaplar insanı, varoluşu, iyiliği, kötülüğü, dini, inancı, sevgiyi, aşkı, adaleti, merhameti, umudu ve umutsuzluğu derinden
Zweig'nın hayatı gibi Clarissa'nın hayatı da yarım kaldı... Stefan Zweig'in ölmeden evvel yazdığı ve tamamlayamadığı tek kitabıdır.
Büyük bir heves ile okudum. sizi tamamen öykünün içine çekiyor. Keşke bu kitaba sınav haftamda denk gelmeseymişim. Ara vere vere okumak durumunda kaldım. Zweig'in duygu aktarma yeteneğine bayılıyorum. Muhteşem olay ve karakter analizleri var. Olaylara ele alma şekli harika. Eğer tamamlanmış olsaydı kesinlikle büyük eserlerde adını çok daha ön sıraya yazdırırdı.
Konu olarak bir subay kızı olan Clarissa yatılı bir manastırda rahibeler tarafından büyütülür. Eğitimini tamamladığında çalıştığı kişinin yerine bir konferansa gider. Başka bir ülkede gittiği bu konferansta fransız bir beye aşık olan Clarissa savaş çıktığında ülkesine dönünce karnında bir düşmanın bebeğini taşıdığını fark eder. Zweig savaştan öncesi ve sırasında olayları bize aktarıyor.
Düşünmeden edemiyorum. Belki de o hastane yatağındaki karakter "Artık dayanamıyorum korkuyorum" dediğinde belki de yazar son kez sesini duyuruyordu...
ClarissaStefan Zweig · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 201713,7bin okunma
Ahmet Say, kimilerimizin gayet yakından bilip, takip ettiği, birçoğumuzun ise henüz tanışmadığı, pek aşina olmadığımız bir isim ki ben ikinci kategoriye giriyorum. Ve bunun ayıbını tüm kalbimle kabulleniyorum.
"Ağaçlar Çiçekteydi", Ahmet Say'ın otobiyografik ve anı düzleminde kaleme aldığı ancak bunlara paralel olarak dönemin politik,
O ki güzeldi nasıl sevebilirdim o kadar çok
Ey Rab!
Koynumdan çıkart beni, bana kendimi göster
Mecburiyetlerinden al mahcup eyle
En çok varlığımı, en çok cibril'i ve en çok seni düşünmeden edemiyorum
1928 tarihli Reşat Nuri Güntekin romanı Acımak üzerine neredeyse bir asırdır söylenmek istenenler çoktan söylenmiştir. Zannediyorum okuyacağınız satırlar farklı olmayacak ama son zamanlarda yazmak benim için eskisinden daha kıymetli bir hâl aldı. Katı olan her şey buharlaşırken, hiçbir şeyi ellerimizde tutamazken, en çok korumak istediklerimiz bir