Kimilerinin severek okuduğu, kimilerinin sevmeyerek de olsa bitirdiği, yarım bıraktığı, kimilerinin de -sosyal medya sağolsun- okudum triplerine girdiği bir kitap olan Tutunamayanlar'ı an itibariyle ben de okumuş bulunmaktayım.
Bir sessiz haykırış bu kitap. Hayattayken anlaşılamamış Oğuz Atay, yine aynı durumu yaşayan kahramanın/kahramanların gözünden açıklıyor düşüncelerini. Anlaşılmamaktan ziyade, kendisini anlamaya dair hiçbir çaba sarf edilmemesine bir başkaldırı... Yanlış anlaşılma dahi yok gibi ortada yani.
Disconnectus Erectus yani Tutunamayanlar; öyle sevgilisinden ayrılan veya ne bileyim eğitim hayatında başarısız olan bireyler için kullanılan bir tanım değil. Malum günümüzde bunları yaşaması yetiyor, insanların hayata “tu kaka” demesine. Bu çok daha ayrı bir şey. Var oluşun getirdiği sancı, içinde bulunulan düzene yabancılaşma daha çok...
Turgut Özben ve Selim Işık karakterlerinin yaşadıkları, düşünceleri bir yumru olup oturuyor boğazınıza. Hele bir de pek yabancı gelmiyorsa size bunlar.
Bilinç akışı tekniği ile yazılmış, farklı bir dili olan eser. Okunması kolay değil. Tam da bunun üzerine kitapta geçen bir alıntıya yer vermek istiyorum:
“İnsan beyninin böyle farklı güçte olması, birinin yazdığını, ötekinin okuyacak kadar bile bir zekâya sahip olmaması çok üzücü.”
Ben elimden geldiğince sizleri anlamaya çalıştım Turgutçuğum Özben, Selim Işık
ve cânım Oğuz Atay.
Saygıyla eğiliyorum kaleminin önünde.