Gün kavuşurken köye bir adam geldi ve peygamber olduğunu söyledi. Köylüler adama inanmadılar, "İspat et!" dediler.
Adam karşılarındaki eski suru gösterdi ve "Eğer bu duvar konuşur ve benim peygamber olduğumu söylerse inanır mısınız?" diye sordu.
Köylüler, "Elhak, inanırız!" dediler.
Adam duvara döndü ve elini uzatarak, "Konuş ya duvar!" buyurdu.
Bunun üzerine duvar dile geldi ve şöyle dedi:
"Bu adam peygamber değildir. Sizi kandırıyor. Peygamber değildir."
"... rüzgâr bocalıyor..
belki karayel gösterecek..
en azdan on beş mil uzaktır en yakın sahil..
fakat ismail
ellerine güvenir..
o eller ekmeği, küreklerin sapını, dümenin yekesini
ve kemeraltı'nda fotika'nın memesini
aynı emniyetle tutarlar..
rüzgâr karayel
M.Kemal, 18 Haziran 1919 günü Amasya’dan, Edirne’deki 1. Kolordu Komutanlığına yolladığı emirde şöyle diyor: “Umum Anadolu ve Trakya Müdafaa-yı Hukuk-u Milliye ve Redd-i İlhak cemiyetlerini tevhit etmek(birleştirmek) ve Anadolu ve Rumeli umum vilayatının murahhaslarından mürekkep kuvvetli bir heyet-i merkeziye teşkil etmek takarrür etti(kararlaştırıldı).” (Nutuk, 3.C., 19. belge)
Sivas Kongresi, bu kararın sonucudur. Karabekir, bölgesel ve sınırlı bir yaklaşım içindeyken, M.Kemal, sorunu bir bütün olarak ele alıyor. Aralarındaki büyük farkın biri de budur.
A.Fuat Cebesoy diyor ki: “Amasya kararları ile ayrı ve bölgesel teşebbüsler birleştirilmiş, bütün milletin, istiklal ve vatanımızın uğradığı tehlike etrafında birlik olduğu harice ve dahile gösterilmiştir. Amasya kararları toplayıcı bir ruh taşımaktadır. Şunu hemen ilave etmeliyim ki bunun başlıca amili de M.Kemal Paşadır.” (M.M. Hatıraları, s. 76)
Fevzi Çakmak da şöyle diyor: “Eğer Mondros Mütarekesini takip eden aylarda, bir tayyareden Anadolu’ya bakarsanız, yer yer yanan ateşler(Redd-i İlhak ve Müdafaa-yı Hukuk dernekleri) görülecektir. Bu ateşleri birleştirecek bir alev lazımdı. İşte onu M.Kemal Paşanın meşalesi temin etti.” (Aktaran T.Z. Tunaya, Türkiye’de Siyasi Partiler, s. 475)
Sayfa 626 - Dipnot 163, Bilgi Yayınevi, 6. BasımKitabı okudu
Ne yazsam şâire elhak,ne söylesem sadâ-yı Hak
Murassâdır gelen tarih-i cevherdârına bir bak
Elinde şanlı al sancak livâü'l hamd için el-hak
Ufuklarda bugün yine koca Âkif olur ancak
Fatih Sultan Mehmet'in sohbet arkadaşı olan şair Hamidî bir oğlancıdır. Sevdiği oğlanların adlarını da açık açık yazmıştır. Onlar-
dan birisi olan Mustafa'yı şöyle anlatıyor:
"Bağ-ı can nahlisin ey serv-i hıraman Mustafa
Ruhları gül lebleri lal-i Bedehşan Mustafa
Sancak-ı devlet gibidür kaddi ol meh-çihrenün
Ol sebebden dirler ana şah-ı huban Mustafa
Ehl-i irfan içre gülzar-ı cemalin vasfına
Hamidî gibi bulunmaz bir hoş-elhan Mustafa"
(Şu serviboylu, gül yanaklı, dudakları Bedehşan lal taşı gibi kırmızı olan Mustafa, can bahçesinin fidanıdır.O ay yüzlünün boyu devlet sancağına benziyor. Bu yüzden de ona hubların [oğlanların] şahı derler.
Bu irfan sahipleri içinde onun güzellik bahçesinin tasvirini, Hamidî'den başkası böyle hoş sözlerle anlatamaz.)