Allah'ın felsefi ilimlere yatkın mizaçta yaratmadığı Cahiliyye Araplarının İslam'dan sonra, özellikle Abbasîler zamanında nasıl bir ilmî performansa ulaştığını kaydeden Saîd, Müslümanların girişine kadar ilmî bir canlılığa rastlanmayan Endülüs'te de fetihten sonra meydana gelen felsefî hareketliliği büyük bir memnuniyetle zikretmektedir. Saîd'e göre İsrailoğulları da felsefede pek şöhretli değilken müslümanların egemenliği altında girdiklerinde bazı ilimlerde şöhretli simâlar yetiştirebilmişlerdi.
Endülüs İslâm dünyası, İslâm medeniyetinin yeni bir hamle, yeni bir dinamizm kazandığı yerdir.
İbn Tufeyl, İbn Bacce ve İbn Rüşd bu mütefekkirlerin en büyüklerinden ve en meşhurlarındandır.
Orjinalliği olan filozofların ilki İbn Bacce'dir. Bilindiği gibi kendisine Batılılar "Avampace" demişlerdir.
İslâm'ın havzasına giren toplumlar İslâm'ı benimsememiş olsalar da İslâm iktisadının adaletinden faydalanmaktaydı. Oryantalist Estanle Lin Boul "İspanya'da Müslüman Yönetimi" adlı kitabında şu ifadeleri kullanmaktadır: "Hiçbir tarihî devresinde Endülüs, Arap fatihlerin günlerinde karşılaştıkları gibi adil ve şefkatli bir yönetimle karşılaşmadı." Dourant ise şunu zikretmektedir: "Endülüs'te Hristiyanlar, Müslüman yöneticileri Hristiyan yöneticilere tercih ediyorlardı. Osmanlı yönetimi altında bulunan Yunan, Bizans, Balkan ve hatta Macar iklimleri Kanuni Sultan Süleyman'ın yönetimindeki şartlar itibarıyla Hasbourg Hanedanı günlerinden daha iyi bir vaziyete kavuşmuştu."
Batıya ilmin, felsefenin, düşüncenin var olduğunu gösteren Endülüs'tür. Ve keza İslam medeniyetinin esas giriş yolu da Endülüs'tür. Denebilir ki Endülüs olmasaydı Rönesans olmazdı.
Endülüs medeniyeti, bir hoşgörü medeniyetidir. Bu medeniyet çerçevesinde hakim unsur İslâm ve müslümanlardır. Ancak, yahudiler, hristiyanlar ve mecusiler
"Bizler Allah tarafından yaratılmış alemde veyahut O'nun vahiylerinde çelişkiler keşfettiğimizi sandığımızda, bizler kendi ilmimize dayanarak değerlendirmelerde bulunuyoruz demektir. Halbuki bizim ilmimizin yani bilgimizin Allah'ın ilmiyle isim benzerliği dışında hiçbir ortak yanı yoktur."
""Felsefe, kâinatın sebep ve gayesi bakımından incelenmesidir; Şimdi, ilahi şeriat böyle bir incelemeyi zorunlu kılar; o halde şeriat felsefenin olmasını ister.""