Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
_Edebini kaybeden kimse, kötülükten zevk alır. _Düşünmek, ruhun kendi kendine konuşmasıdır. _Adaletli olmak herkese eşit davranmak değildir, herkesin durumuna, konumuna göre davranmaktır. _Arzular ve duygular arabayı çeken iki at, akılsa onları yönlendiren arabacı olmalıdır. _Müziğin insanı götüreceği yer güzellik sevgisidir. _Görünen değişiyor,
Bu toplumsal ve ekonomik haksızlıklar arasında, bir öğretmen olarak beni en çok perişan eden, eğitimde fırsat eşitsizlikleridir. Bir çocuğun eğitimi, annesinin babasının ekonomik durumuna bağlı olmamalıdır. Oysa şimdi bir ailenin parası varsa, Çocuğunu nasıl olsa okutuyor. Çocuk pek akıllı sayılmasa da, Onu okutuyor, meslek sahibi ediyor. Doğal
Reklam
.. genç, görmüş geçirmiş bir avukat, kafayı TBMM televizyonuna takmış, epeyce bir zaman toplantıları izlemiş, diyor ki: yâni birader, bırak sıradan milletvekillerini; bakanların, bakanlardan da geçtim, parti liderlerinin derli toplu konuştuklarına rastlamak âdeta imkân harici, hani eskiden efradını cami/ağyarını mani diye tarif edilirdi ya, o
Sayfa 312 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 5. basımKitabı okudu
Önsöz
Bu kitapta 1994-95 dersyılında yazdığım ve çoğunluğu Bilim ve Ütopya dergisinde yayımlanan popüler matematik yazılarını bulacaksınız. Yazılar birbirinden bağımsızdır. Okur dilediği yazıyı dilediği zaman okuyabilir. Yazıların lise öğrencilerine anlaşılır olmasına özel bir özen gösterdim. Düşünmeyi seven ortaokul öğrencilerinin de çoğu yazıyo
(Milyarlarca beyaz kalplerle)Kitabı okuyacak
Okurlarına sorulur??
Beni bu kitabı yazmaya iten faktörlerin başında bu durumu  hayretle, hatta bazan "dehşetle" izlemiş olmam geliyor. Lise eğitiminin gençlere doğru dürüst bir "bilim kültürü" kazandırmadığını  eskiden beri biliyordum, ancak "Däniken olayı" bu konudaki karamsarlığımı neredeyse bir umutsuzluğa çevirdi: Nasıl olmuştu da,  geri zekalı bir eski otel katibinin hiçbir iler tutar yanı olmayan baştan aşağı saçmalıktarla dolu olan bir kitabı ("Tanrıların Arabaları")  iyi kötü bir lise eğitimi görmüş, hatta üniversite bitirmiş yüzbinlerce insanın ilgisini çekebilmişti?
On dokuzuncu ve yirminci yüzyılda getirilen yasal düzen­lemeler MERİTOKRASİ ilkesinin daha da yaygınlaşmasına öna­yak oldu. Batılı ülkelerin hükümetleri çeşitli hızlarda ve derecelerde FIRSAT EŞİTLİĞİ İLKESİNİ toplum yönetiminin bir parçası haline getirdi. Zaman içinde gelir durumu gözetmeksizin herkesin iyi bir lise eğitimi, birçok durumda da iyi bir üniversite eğitimi alma hakkı olduğu herkes tarafından kabul edilir oldu. Amerika, 1824 yılında ilk kamu destekli lise eğitimi fır­satını başlatarak bunun öncülüğünü yaptı. Amerikan İç Sava­şı' na kadar bu gibi liselerin sayısı üç yüz iken 1890 yılına ge­lindiğinde bu sayı iki bin beş yüzü buldu. 1920'lerde geliştiri­len SAT (Scholastic Assesment Test) sınav sistemiyle birlikte Amerika' daki üniversite eğitimi iyice meritokratik bir yapı kazanmış oluyordu. SAT'in fikir babaları olan Harvard Uni­versitesi başkanı James Conant ve Amerikan hükümetine bağlı Eğitim Sınav Servisi başkanı Henry Chauncey, öğrenci­lerin zekasını adilce ve tarafsız bir biçimde ölçen, bilimsel ola­rak doğrulanmış meritokratik bir sınav yaratmayı amaçla­mışlardı. Böylece eskinin önyargıları, okullardaki ırkçılık ve üniversite yönetimlerindeki snopluk son bulmuş olacaktı. ESKİDEN KILIK KIYAFETLERİNE ve BABALARININ KİM OLDUĞUNA GÖRE DEĞERLENDİRİLEN AMERİKAN ÖĞRENCİLERİ, ARTIK TARAFSIZ BİR SINAVA TABİ OLACAK, böylece gerçek değerleri ortaya çıkarılacaktı.
Reklam