“Milletin dinle, diyanetle bir derdi yok. Herkes geçim derdiyle meşgul. İnsanlar başlarını gözlerine kestirdikleri şeylere para yetiştirme endişesinden alamıyor. Türkiye'deki en etkin ve yaygın din “geçim derdi dini” globalizmin, küreselliğin dayattığı moda artık bu. Bundan başkası fasarya. Geçim derdi dininin en bilinen ibadet şekli “şimdilik böyle” veya “bugünlerde böyle” tarzında tezahür ediyor."
İsviçre'de bir kapıyı çaldığınızda kapıyı beş cm açıp, büyük bir güvensizlikle aralıktan bakarlar. Türkiye'de ‘hangi' kapıyı çalarsanız çalın sonuna kadar açıyorlar. En büyük fark bu, ekonomi falan fasarya.
Kadın Dediğin
Kadın dediğin iyi sevişecek arkadaş.
Koyun gibi yatmayacak, kımıl kımıl olacak yatakta.
Aklını başından alacak ama, aklını sadece bununla yormayacak.
Delireceksin ama delirmen hastalıktan olmayacak.
Uzanıverdi mi yanına boylu boyunca, göğsünde atan kalbinin yerine koyacaksın kendini, ruhunu, herşeyini.
Aşksız
Dünyaya kazık kakacakmışız gibi pervasız, neredeyse hayatın sonsuzluğuna güvenerek yaşayıp giderken, günün birinde aniden ömür niyetine yaşadığımız fasarya bitiyor, sahip olduğumuz her şey anlamını yitiriyordu.
Erkeklerin her türlü ezici gerçeğe karşı futbola sığınarak kendilerini böylesine muhteşem aldattıklarına bakmayın siz. Bazı edebiyatçılar gerçeği çok erken görmüşler. Örneğin Haldun Taner. 'Fasarya' adlı öyküsünde iki adam dertleşir; gençliklerinde biri sağ haf biri de sol haf oynamıştır. Ve artı hayatın gerçekleri bellidir. 'Biz hep haf oynayıp durmuşuz. Arada golleri başkaları attı, parsayı onlar topladı. Bundan sonra da biz yine haf duracağız, golleri başkaları atacak. Kaderimiz haflıkmış, ne denir?' Ya kaderi sadece izleyicilik olanlara ne buyrulur? İşte futbolun gelip dayandığı yer: Hayat için kullanılan bir metafor.