"Ben diyorum ki, tek bir çeşit özgürlük vardır, bir tanecik: O da önce insanın gözünün görmesi, sonra da cebinin mangırla dolmasıdır, gerisi fasarya! ...
Halk istiyormuş da bu yüzden yukardaymışlar!.. Oy nedir Allahaşkına, bilmeyen mi kaldı! Demokrasi? fasarya! martaval!.. Yufka yürekli adamları kandırmanın yolu... Hih! Hih! Hih!..
"Ben diyorum ki, tek bir çeşit özgürlük vardır, bir tanecik: O da önce insanın gözünün görmesi, sonra da cebinin mangırla dolmasıdır, gerisi fasarya!..."
İsviçre'de bir kapıyı çaldığınızda kapıyı beş cm açıp, büyük bir güvensizlikle aralıktan bakarlar. Türkiye'de ‘hangi' kapıyı çalarsanız çalın sonuna kadar açıyorlar. En büyük fark bu, ekonomi falan fasarya.
“Ben diyorum ki, tek bir çeşit özgürlük vardır, bir tanecik: O da önce insanın gözünün görmesi, sonra da cebinin mangırla dolmasıdır, gerisi fasarya!..
Dünyaya kazık kakacakmışız gibi pervasız, neredeyse hayatın sonsuzluğuna güvenerek yaşayıp giderken, günün birinde aniden ömür niyetine yaşadığımız fasarya bitiyor, sahip olduğumuz her şey anlamını yitiriyordu.
". Hepimiz aynı sona yürüyorduk nihayetinde. Dünyaya kazık kakacakmışız gibi pervasız, neredeyse hayatın sonsuzluğuna güvenerek yaşayıp giderken, günün birinde aniden ömür niyetine yaşadığımız fasarya bitiyor, sahip olduğumuz her şey anlamını yitiriyordu.."
Erkeklerin her türlü ezici gerçeğe karşı futbola sığınarak kendilerini böylesine muhteşem aldattıklarına bakmayın siz. Bazı edebiyatçılar gerçeği çok erken görmüşler. Örneğin Haldun Taner. 'Fasarya' adlı öyküsünde iki adam dertleşir; gençliklerinde biri sağ haf biri de sol haf oynamıştır. Ve artı hayatın gerçekleri bellidir. 'Biz hep haf oynayıp durmuşuz. Arada golleri başkaları attı, parsayı onlar topladı. Bundan sonra da biz yine haf duracağız, golleri başkaları atacak. Kaderimiz haflıkmış, ne denir?' Ya kaderi sadece izleyicilik olanlara ne buyrulur? İşte futbolun gelip dayandığı yer: Hayat için kullanılan bir metafor.