-Temet Nosce-
Herhangi bir yaşam, istediği kadar uzun ya da karmașık olsun, tek bir andan olușur aslında;
kișinin kim olduğunu keşfettiği andan.
/Borges
Deha, karanlığı görünür kılan şimşek misali parlayan bir ışıktır ve belki de bilgi tapınağını böyle paramparça eder. Alelâde bir gün doğmadan önce mücadelelerin bağrında yanıp solan bir ışık değildir.
İbn Arabî'nin, -Paganizmden, bilhassa Yahudilik ve Hristiyanlığı bir arada kucaklayan İslam'a kadar tüm inançları içine alan "aşk dini" hakkındaki şiirsel mısraları her zaman
kulaklarımda yankılanıyordu:
Kalbim her sureti kabul eder oldu
Bu yüzden kah ceylanların otlağı kah keşişlerin manastırıdır
Kah puthâne kah hacıların Kabesidir
Kah Tevrat levhaları kah Kur'an sayfalarıdır
Ben aşk dinini izlerim binekleri nereye giderse Aşktır benim dinim imanım¹
Bu dizeleri, kaset bantları ve CD'lerde besteli ve müzikli şe-kilde dinlerken ne kadar mutlu olmuş ve Batı ülkelerinde "İbn Arabî" adıyla derneklerin kurulduğunu öğrendiğimde ne kadar da sevinmiştim.
İbn Arabî'nin "aşk dini" adıyla şiirsel olarak formüle ettiği bu proje; "manastır", "Kabe", "puthane" ve "ceylanların otlağı"nı bir araya getirir.
Zira arifin kalbi, bütün bu ibadet ve ritüel şekillerini içine alır ve bu inanışların tümüne itikat eder; çünkü o, bunların hepsinin dayandığı varlık kökenini tanır.
.
.
Ruhlara işlenmiş bir aşk var imiş ezelde
Aşk yoksa raflara insan etleri
Aşk yoksa mürekkeplere zehir
Varılacak bir sevgili yoksa
Kepenkleri indirip kapatabiliriz dünyayı.
Ne kadar uzaklarda gezinirlerse ,o kadar bulabilirler aradıklarını.Onlar yolunu şaşırmış biri gibi yürürler: ne kadar ötelere yürürse ,o kadar yanılgıya giden biri.
Bir pencere mi açılmış? Fırtına içeri mi girmiş? Kim vu-ruyor kapıları? Odalardan geçen kim? - Bırak. Kim olursa olsun. Kuleye varan yolu bulamaz ki. Yüz kapı ardında gibidir bu büyük uyku, iki insanın birlikte uyuduğu; bir ana ya da bir ölüm kadar ortak.
Leyla'nın şeklini sevmiyorum ki ben, Leyla bir şekil değil. Elimde bir kadehe benzer Leyla. Ben o kadehle şarap içerim. Şu halde ben içip durduğum o şaraba (mutlak güzelliğe) âşığım. Siz kadehi görüyorsunuz, şaraptan haberiniz yok. Bana altınlarla bezenmiş, mücevherlerle süslenmiş bir kadeh sunsalar, fakat içinde sirke olsa, yahut şaraptan başka bir şey bulunsa, ne işim var o kadehle benim. Içinde şarap olan eski, kırık bir tabak, o kadehten, hatta o kadeh gibi yüzlerce kadehten daha iyidir bence. Fakat şarabı kadehten ayırabilmek için bir aşk, bir şevk gerek.
Tavşan besleyen, bir gün, tavşanını artık ele-avuca sığmaz bir hâle gelmiş bulmaya da hazırlamalıdır kendini : giderek büyüyüp, başlangıçtaki sevimliliğini yitirmesine; taleplerinin ve etkinliğinin, artık başedemediği -başedemeyeceği―; yalnız başına, evinde, sağlayabileceği koşulların yetersiz kalacağı ve, o koşulları sağlama gerçekleştirme- çabalarının da hep anlamsızlıklara gelip dayanan -dayanacak-boyutlara varmasına...
Pragmatik Bakış Açısından Antropoloji kitabında Kant "şa-ka"yı (ingenium) "kafanın lüksü" olarak kavramaktadır. Şaka, ihtiyaç ve zorunluluktan azat olmuş bir özgürlük alanında mümkündür. İşte bu yüzden "doğanın çiçeklerde daha fazla oyun yaparken, diğer taraftan meyvelerde bir iş yapıyor görünmesi gibi" şaka da "çiçek açar" Çiçeklerin güzelliği, herhangi bir ekonomiden özgürleşmiş bir lüksten kaynaklanır. Özgür, zorunlu olmayan ve amaçsız oyunların ifadesidir. Bu yüzden çalışma ve işin zıddıdır. Nerede kısıtlamalar ve ihtiyaçlar hâkimse, orada güzelin kurucu unsuru olan özgür alan yoktur. Güzel, lüksün zuhurudur. Güzel salt ihtiyaca dönüşen zorunluluk değildir.
Görünüşte iyi olanı değil, sağlam, doğru ve kendi saklı bünyesinde daha güzel olanı arayalım, onu bulup çıkaralım. O uzak bir yere konmuş değil, elini nereye uzatman gerektiğini bildiğin takdirde onu bulacaksın.
Daha iyi yaşamak için sürekli meşguliyet !
Şu insanların görüşünden daha aptalca bir şey ola bilir mi, hani şu kendi basiretiyle övünenlerin? Daha iy yaşayabilmek için sürekli bir şeyle meşguller, yaşamlarımı harcayarak yaşam inşa ediyorlar! Uzun vadeli planlar yapı yorlar, oysa bu tür bir erteleme en büyük yaşam israfıdır, bu erteleme öncelikle onlardan günü çalar, daha sonrasını
vadederken bugünün yaşantısını koparıp alır. En büyük yaşam engeli, yarına dayanıp bugünü tüketen beklentidir. Talihin elindeki şeyin planını yapıyor, kendi elindeki şeyden vazgeçiyorsun. Ne umut ediyorsun? Amacın ne? Gelecek olan her şey tam bir belirsizlik içinde, sadece yaşa!
İşte, o en büyük şair nasıl da haykırıyor, âdeta tanrısal ağızdan ilham alarak selam durduğu türküsünü söylüyor:
Zavallı ölümlülerin ömründeki en iyi gün, İlk kaçıp gidendir! *
*Vergilius,Georgica 3.66-7
Sanat özgürlüğün ve uzlaşmanın pratiğidir: "Sanatın ilgisi arzunun pratik ilgilerinden şu hususta farklılaşır, sanatın ilgisi nesnenin özgürce var olmasına izin verirken arzu, nesneyi kendi faydası için yıkıcı bir şekilde kullanır. Diğer taraftan sanatın [bir nesneyi] dikkate alması, bilimsel aklın teorik olarak dikkate almasından zıt bir şekilde farklılaşır çünkü sanatın bakışı nesnenin bireysel varoluşuna ilgi duyarak nesneye değer verir ve onu evrensel düşünceye ve kavrama dönüştürmeye çalışmaz."127
Sayfa 59 - 127 Hegel,Vorlesungen über die Asthetik 1,s138.