Öncelikle kitabın özeti olduğunu düşündüğüm bir cümleyle başlamak istiyorum, " Hayatı seyretmeye alışkındı Mücella..", evet bu sözün de anlatmak istediği üzere Mücella hayatı izliyordu, yaşamıyordu. Evin bir köşesinde oturup dünya da olup bitenleri görüp, duyan ve sadece izleyen bir insanın gençlikten ölümüne kadar olan bir hikaye. Hep mutlu sonla biteceğini düşündüğüm ama mutlu sonla bitmeyen bir kitap beni çok etkilemişti. Aslında çoğu insanın hayatını anlatıyor, annesiyle bir başına kalmış ve annesinin baskısıyla yaşayan yani söz yerindeyse "elalem ne der" mottosuyla baskılanmış bir hayatı yaşıyordu o genç kız. Annesinin sözünden çıkmadı o nasıl istediyse öyle yaşadı. Herkesin yardımına koşup kendine geç kalan Mücella..
Geçmiş ve gelecek arasında gidip gelen muazzam bir kitap tavsiye ederim..
Muharrem Dayanç:
"Türk edebiyatında en çok ilgimi çeken bahislerden biri “yazarlar ve anneleri”dir. Konu bu kadar genel değil elbette bahsi biraz daha daraltarak söylemek gerekirse “küçük (hatta çocuk) yaşta annesini kaybeden yazarlar”dır. Başlangıçta Tevfik Fikret (12), Ahmet Hâşim (7), Yahya Kemal (13), Ahmet Hamdi Tanpınar (14), Ziya Osman Saba
Bazı kitaplar için inceleme yazısı yazmak ve fikir belirtmek çok zor. İyi bir şekilde başlayan bir aşk hikâyesinin sonunu insan böyle düşünemiyor. Ama kader! Ama yazgı! Ama alın yazısı işte.
Berrak Koyuncu kitaba nasıl bir eve doğduğunu anlatarak başlıyor. Ailesi, nasıl bir evde büyüdüğü ve nasıl bir çocukluk geçirdiği vs.
Takvimler 2012 yılı Gezi Parkı Eylemleri sırasında tanıştığı eşini anlatıyor bizlere.
Geç bulduğu fakat çabuk kaybettiği güzel gözlü sevgilisini.
İkisi de çocuk istedikleri için bir an önce evleniyorlar, hakikaten de bir varmış bir yokmuş ile başlayan masalları Berrak Hanım'a göre "Bir Varmış Hep Varmış!" a evriliyor.
Günleri ve hatta yılları biraz ileri sardığımızda çiftimizin Maya adını verdikleri güzel kızları doğuyor. İnstagram postlarına eklenen yazılar öylesine yürek sızlatıcı ki! İnsan bunun yanında benim yaşadığım aşk acısı mı şimdi ? diye sorarken buluyor kendini.
22 Nisan 2020 gecesi
Kızımızı uyutayım arayacağım seni deyip cevapsız kalan aramaları ve cevapsız kalan mesajları da genç kadına artık Cem'siz kaldığının can yakan habercisi ne yazık ki.
Sonrasında yas dönemi, çaresizlik, kabullenememe, ağlama krizleri, bir yandan ufacık çocuğa olan annelik görevi derken uzun bir yol oluyor Berrak Hanım için.
Eşine "Bodrum'a gitme " dediği ve korkunç kazayla son bulan bir yaşam değil sadece.
Babalar Gününü onsuz karşılamak,
Beraber kurulan hayalleri hep bir eksikle gerçeğe dönüştürmek, tüm bunları düşününce okurken düğüm oluyor boğazda.
“Uyku geriye kalan tek bariyer, kapitalizmin saf dışı bırakamadığı tek dayanıklı "doğal koşul".
-Jonathan Crary, 7/24 Geç Kapitalizm ve Uykuların Sonu, Metis Yayınları, syf: 78
İki farklı dünya arasında sıkışmış bir ruh… İnsan bedeninde özgürlüğü elinden alınmış, böceğe dönüştüğünde ise hayatı elinden alınacak olan adam; Gregor.
Gregor, ebeveynleri ve kız kardeşiyle aynı evde yaşayan, işine bağımlı olan tam bir işkolik. İşine ve patronuna olan bağımlı o kadar toksik ve Gregor'a zarar veren bir şekil almış ki;
YEŞİL RENKLİ NAMUS GAZI OPERASI
«Hasan Âli Yücel, bu hikâyeyi oyun olarak yazmamı önermişti. Hikâyemi Yücel'in anısına adıyorum.»
Uvertür
Dünyanın tarihi iki milyar dörtyüz milyon yıllık deniliyor. Benim bitmemiş tarihim, şimdilik elli yıllık. Kelebeğin tarihi bir günlük.
*
Arkeologlar yeraltında yeni bir kent buldular. Bu kentte birçok
18 mart 1915 deniz savaşı sonrası 25 nisan 1915te başlayan çanakkale kara savaşlarına dair yerli yabancı yazarlar, tarihçiler, araştırmacılar tarafından yazılmış birçok kitap var.
okumuş olduğum bu kitap dışarıdan bakıldığında bunlardan biri gibi görünse de aslında tam olarak böyle değil.
zira
21 Temmuz 1718
Rivayet edilir ki; vakt-i zamanında ahalinin adına Hüdavendigar dediği şehirlerin birinde, bedenen ölümünün üzerinden 322 sene geçmiş bir gencin ruhu şehrin tüm sokaklarını dolaşır, Ulu Camide namaz kılanların kaçıncı rekatta olduklarını unutturur, Osman ve Orhan Beylerin kabri başında nöbet tutan, oldukça ciddi askerleri güldürmek
Kukla
Adnan Sözmen gazetecidir. Küçüklüğünü anlatmakla başlayan hikayede Doğan Sözmen üvey evlat, Keriman Abla ise üvey annedir. Annesi Adnan'ı doğururken ölmüştür. Babası bankacılık yapıyor ve araba tutkunudur. Amerikan arabalarının posterlerini saklar. Doğan ile anlaşamaz, hatta onu kıskanır; zeki ve yakışıklı bir çocuktur. Bir kere Adnan
𝐆𝐈𝐑𝐈𝐒
Bu eseri yazan ve Boşnak Müslümanlarının çektiği zulmü, okurken vücudumuzdaki tüyleri diken diken edecek bir esere imza atan
Sinan Akyüz'e teşekkürlerimi sunarım. Kitabı okurken, elimden geldiğince ince bir titizlikle ve objektif bakış açısı ile okumaya çalıştım, incelememi bu titiz çalışmam ile gerçekleştirdim. Yeri geldiğinde duygularımın
Homeros’un destanlarından biri olan Odysseia’nın yakın tarihimize evrilmiş modern bir versiyonu diyebiliriz Ulysses için. ‘’Ulysses’’ İthaka Kralı Odysseus’un adının Latince türevidir. Tıpkı Odysseia gibi on sekiz bölümden oluşan Ulysses’te bu bölümlere ek olarak üç farklı bap bulunuyor. Neden üç bap altında bölümlere ayrıldı peki? Çünkü her
(İnceleme ve özet)
Biraz uzun ve zor bir kitaptı o yüzden biraz geç bitirdim sanırım. Ama Dostoyevski okumak yine de çok güzeldi. Biraz özete değinecek olursak; Pren Mişkin'in zor bir hastalığı var. Kendi soyundan son kalan kişinin yanına gidiyor ve zor da olsa sonunda onunla tanışıyor. Burada Nastasya adında bir kıza aşık oluyor. Nastasya başta kabul etse de sonra herkesi şaşırtacak davranışlarda bulunup orayı basmaya gelen Rogojin ile kaçıyor. Prens Mişkin Nastasya'yı aramaya başlıyor. Nastasya'yı bulduktan sonra evlenmeye karar veriyorlar ama Rogojin onu tekrar Prens Mişkin'in elinden alıyoralıyor ve Nastasya'yı öldürüyor. Bunu öğrenen Prens tekrar hastalanıyor.
BudalaFyodor Dostoyevski · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 201625,1bin okunma
İnceleme amacıyla bu satırlarımı okuyan kişi özrümü beyan ederek Adem Ergül'den bir aktarma ile sizi kovmadan yönlendiriyorum, “Boşa vakit öldürme, yarına kefilin yok...”
Zira incelemeden ziyade kendimle yolculuğum sırasında heybemden dökülen kelimeler üzerine ortaya çıkmış homojen bir karışımı andıran bir yazı.
Seninle incemelememi yapmadan
Dip, kalp ve üst notalar katmanları nelerdir peki? Bu katmanlar, uçuculuk, yani havaya karışma süreleri birbirinden farklı moleküllerin, birbirine yakın zamanda havaya karışanlarının sıkıştırılarak biraraya getirilmesinden oluşur. En çabuk uçanlar birarada kabaca gruplanarak "üst" notaları, daha geç havaya karışanlar gruplanarak "kalp" notaları, en geç uçacak olanlar veya "kazanın dibi"ndekiler de "dip" veya "baz" notaları oluşturur.
Dip notaların diğer iki katmandan önemli bir farkı vardır; zira sadece kendi kokularını toplam koku profiline eklemekle kalmaz, aynı zamanda üstlerine gelen iki katmanı da kavrayarak kalma sürelerini uzatırlar. Bu nedenle aynı zamanda sabitleyici (fiksatör) görevini de üstlenirler. Katmanların nelerden oluştuğunu doğal referanslarla kabaca isimlendirmek gerekirse üstte meyve, kalpte çiçek, dipteyse geri kalan her şey, yani ağaç, yosun, reçine ve hayvansal malzeme yer alır. Ancak bu, o parfümü tasarlayan kişinin tercih ve yöntemine bağlıdır - naçizane bendeniz, tek bir karakteristik akorun etrafına küçük kompliman notaları koyarak bir parfüm inşa etmeyi tercih edenlerdenim.