Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

288 syf.
8/10 puan verdi
·
14 günde okudu
𝐊𝐈̇𝐓𝐀𝐏 𝐈̇𝐍𝐂𝐄𝐋𝐄𝐌𝐄𝐒𝐈̇:
1902 Doğumlular
1902 Doğumlular
1800’lü yılların sonları – 1900’lü yılların başlarında ergenliğinin henüz ilkbaharında , hayatı daha yeni yeni anlamlandırmaya başladığı o anlarda – geç dönem çocukluk/erken dönem ergenlik coşkusuyla içindeki o körpecik enerjiyi sınırsızca boşaltarak hayatı en saf haliyle yaşamak yerine, savaşlar ve sefalet içinde yaşamak zorunda kalan o talihsiz neslin gözünden 12 yaşında bir çocuğun/ergenin gözünden hayatın dışarıdan nasıl gözüktüğünü hep merak etmişimdir. Kendisi de 1902 doğumlu olan yazar
Ernst Glaeser
Ernst Glaeser
, kitabının adını ‘’1902 Doğumlular’’ olarak koyması, hem kendisi hem de eserin konusuyla tam olarak bütünleşmiş gözüküyor. 1902 Doğumlular, öylesine talihsiz bir nesildir ki I.Dünya Savaşında 12 yaşlarında bir ergen; hemen akabininde orta yaş dönemlerinde ise II.Dünya Savaşlarını deneyimlemek zorunda kalmışlardır. Savaştan kafayı kaldıramamış pek de gün yüzü görmemiş bir nesil ile karşı karşıyayız. Bir metafor olarak ele alırsak talihsiz bir nesli temsil eden bir sayı, bir yıldır; 1902.
1000Kitap
1000Kitap
akışı içinde tesadüfen rastladığım bir kitaptır
1902 Doğumlular
1902 Doğumlular
, özellikle bu kitabın adını akışta görünce sadece kitap isminden dolayı direkt ilgimi çekmişti, önsözünü okuyunca ‘’tamam, bu aradığım konuyu işlemiş tam olarak’’ dedim kendi kendime.
1000Kitap
1000Kitap
‘nın algoritması görevini yapmış , büyük veri (big data) doğru çalışmış gözüküyordu, kitabı satın aldım ve okudum. Şimdi kitap incelemesine gelelim . . . I.Dünya Savaşı ortamının henüz yavaş yavaş oluştuğu, acaba bir savaş çıkar mı diye insanların birbirlerine sordukları bir dönemi tasvir ederek kitap başlar; henüz savaş ortada yoktur ancak halk arasında dedikodusu ve muhabbeti boldur. Savaş başlamadan önce durgun ilerleyen eser Avusturya veliahtının öldürüldüğü haberi gazetelerde yazılınca bir anda roman akışı da hızlanmaya başlıyor. Savaş psikolojisi ile gelen atmosfer değişikliği insanların tavırları, panayır yerine dönen caddeler, savaş haberlerinden önce birbirine küskün olanların savaşın ilân edilmesiyle ortak kader birliği duygusuna nasıl dönüştüğü, nasıl bir anda kardeş gibi sarılıp kucaklaştıları, canlı bir şekilde işlenmiştir. Savaş ne de güzel gelmiştir ki küskünleri, birbiriyle kanlı bıçaklı insanları bile barıştırmış, ortalığı panayır yerine çevirmiştir diye algılanır. Herkesi çılgınca , dizginlenemeyen bir iştah alır; Almanya, bu savaştan sonra bir nevi süper güç olacaktır hayali kaplar herkesin düşlerini, nasyonel ego ve moraller tümden tavan yapmıştır. Savaş haberi geldikten sonra her yeni uyandıkları güne gülümseyerek keyifle başlarlar. Savaş, insanları değiştirmiştir. İşte tam da burada insan davranışlarındaki bu ani değişimi canlı bir şekilde tasvir ediyor, yazar
Ernst Glaeser
Ernst Glaeser
12 yaşında bir çocuğun gözünde ‘’savaşın sanki dünyayı güzelleştiren bir şey olduğu yanılgısı’’, ne büyük bir yanılgıdır; bu yanılgının, bir çocuğa ait olduğunu bilmek, üzüntüyü ikiye katlıyor. Böylesi körpe bir yaşta düşlerin, duyguların yanılgılardan oluşması ise ayrı bir trajedi. Bu konuyu düşündükçe
Fyodor Dostoyevski
Fyodor Dostoyevski
‘nin o sözü sanki kulaklarımda çınlıyor; ne de güzel tercüman olmuş duygularıma: “Bir çocuğun dalgın dalgın düşünmesinden hoşlanmıyorum.” Bu trajedi daha nasıl ifade edilebilir ki … Devam edelim . . . İlk başlarda yüksek bir coşkuyla karşılanan savaş haberi, geçtikçe savaşın ilerleyen günlerde şiddetlenmesi ve savaşın çirkin yüzüyle baş gösteren toplu ölümler, kayıplar, açlık ve diğer tüm sıkıntıları da beraberinde getirecek ve artık savaştan çok açlıktan bahsedilmeye başlanıldığında ise herkes büyük bir yanılgıyla savaşın başladığına bin pişman olacaktır. Savaşın bir şenlik olmadığını belli belirsiz sezmeye başladıklarında iş işten çoktan geçmiş ve ne zaman biteceği asla kestirilemeyen o uzun savaş artık başlamıştır. İlk başlardaki sevinçler gölgede kalmış ve insanlar artık karnını doyurabileceği bir parça ekmeğin derdine düşmüşlerdir. Cepheye gönderilen kocalar, sevgililer, evlatlar bile unutulmuştur; artık tek gerçek, bir parça ekmek bulabilmektir. Şu cümlelerdeki çaresizliğe, sefalete, içine düşülen durumun acizliğine bir bakar mısınız? ‘’Artık savaştan çok açlığın konuşulduğu günler gelmişti.’’ ‘’Bu kış çetin geçecek,’’ diyerek iç geçirdi. Soframızda biraz yağsız sucuk, ince ince dilinip üstüne azıcık salça gezdirilmiş şalgam, adam başına üçer patates vardı. Ekmek ancak cücelere yetecek kadardı. Çamur gibiydi.’’ s.236 ‘’Artık savaştan değil, yalnız açlıktan konuşuluyordu. Annelerimiz babalarımızdan daha yakındı bize.‘’ s.254 ‘’Savaşın ne zaman biteceğini kimse bilmiyor. Kıştan önce sona erse bari, çünkü yakacak kömür yok. Kimin aklına gelirdi bunlar?...‘’ s.250 Yaa, kimin aklına gelirdi bunlar değil mi? Ateş düşüp yaktığı zaman insanlar acıyı anlıyor, savaşın şenlik olmadığını o zaman idrak ediyor insan, ille ateş derisine değmeli, yüzünü gözünü haşlamalı, yakmalı değil mi? Neyse insanın düşünsel acizliğiyle sinirimizi bozmayalım; Kaldığımız yerden devam edelim . . . 1.Dünya Savaşı öncesinde Almanya’da yükselen milliyetçilik fikirleriyle savaşın insanlara zaferi çağrıştırması, savaşa gitmenin coşkuyla karşılanması, savaşlar neden var ve savaşların kazananı aslında kimler ve bu kazançlar uğruna kim hangi bedelleri öder, bunlarla yüzleştiriyor bu roman. 1902 doğumlu - o dönemde 12-16 yaşları civarında olan - ergen çocukların gözünden dış dünyanın nasıl gözüktüğünü okurlara aktarır. Çocuksu bir saflıkla dışarısının nasıl gözüktüğü ve çocuklar için ne anlam ifade ettiği, en saf haliyle anlatılmış. Eserin en önemli özelliği ise, diğer savaş romanlarında olduğu gibi cephenin bizzat içinden değil de cephenin gerisindeki hayatları tasvir etmesidir. Yazar
Ernst Glaeser
Ernst Glaeser
, resmen cephe gerisine geçip kollarını birbirine bağlamış, sanki cepheye uzak bir tepenin üzerinden savaşı kuşbakışı izler gibi kendi perspektifinden geçirip savaşı tüm yönleriyle kulağınızı sıyıran kurşun kadar en gerçekçi haliyle resmetmiş, işte tam da burada orijinal bir perspektif yakalamış; takdire şayan. Eseri okurken savaşın cephedeki vahşi yüzünü romanın yazarı
Ernst Glaeser
Ernst Glaeser
okuruna hiçbir şekilde hissettirmiyor. Uzaklarda bir yerde savaş oluyor, ancak cepheden uzakta olan bir yerleşim yerinde çocuklar kadınlar günlük hayatlarını yaşamaya devam ediyorlar, ancak pek tabi ki kocaları, erkek akrabaları, erkek arkadaşları - eli silah tutan erkekler - …vs hepsi cephenin bizzat ortasında çarpışmaktadır. Geride – cephenin gerisinde - sevdiklerinin endişeleri, halkın ekonomik ve psikolojik olarak yaşadığı çöküşler, tüm canlılığıyla tasvir edilmektedir. Bu romanın diğer orijinal özelliği ise; yazar
Ernst Glaeser
Ernst Glaeser
‘ın ‘’cephe içerisinde yapılan savaşı’’ neredeyse hiç aksettirmemesidir. Tek bir savaş sahnesini dahi okura hissettirmeden savaşı anlatabilmek, büyük bir başarıdır. Bu kısım sanki balığın kılçıklarını temizler gibi ayıklanmış, okurunun karşına öyle çıkartılmış gibidir. Savaş ortamında ancak bunu okura hiç hissettirmeden cephe gerisinde yaşanan hayatları roman havasında yazmış. Sanırım bu, yazar
Ernst Glaeser
Ernst Glaeser
‘ın savaş karşıtı olmasından dolayı savaş terimini çok da dillendirip reklamını yapmak istememiş, kısacası savaş kelimesini kaleminin ağzına bile almak istememiş olmasından kaynaklanıyor olabilir. Savaşın tam ortasındaki bir cepheyi ya da savaş sahasını değil bizzat cephenin taa en gerilerinde yaşanan hayatları yazmıştır. ‘’Aman savaş benden uzak dursun’’ der gibi kalemini oynatmıştır.
Ernst Glaeser
Ernst Glaeser
, Almanya’da çok da sevilmemiştir. Gleaser’ın eserleri,
Adolf Hitler
Adolf Hitler
Almanya’sında yasaklanmış, yakılmış hatta yazar yıllarca yurdundan uzakta yaşamak zorunda bile kalmıştır. Aslına bakarsanız eserde gözüme çarpan Nazisist yaklaşımlara tanık oldum. II.Dünya Savaşı’nda Nasyonel Sosyalist akımdan bahsediyoruz ama zaten bu akımın kökleri, zaten I.Dünya Savaşı dönemlerinin öncesine kadar uzanıyor; kitapta da bahsedildiği haliyle; Yahudiler’in, halk arasında sevilmediğine işaret eden bazı cümleler var; öyle bir şey ki kitabın başında Leo'nun uğradığı eziyete tanık oluyoruz, bir nevi dışlanmışlık fazlaca var. Daha sonra karşımıza Hilde'nin annesi çıkıyor; O da Yahudiliğini insanlardan gizliyor. Yani sonuç olarak; halk zaten taa o dönemlerde Nazi olmaya başlamış zaten. Hem de
Adolf Hitler
Adolf Hitler
‘in meşhur kürsüden yaptığı ateşli konuşmalar yapılmadan çok öncesinden . . . ‘’Proto-Tip Bir Nazi Almanya'sının’’ küçük bir çocuğun gözünden ilginç bir portresi gibi duruyor. II.Dünya Savaşı esnasında bir anda ortaya çıkan bir şey değil anti-semitizm. Yazar, bu konuda da okurlarını aydınlatmış oluyor eserinde. İncelememi bitirmeden önce romandaki Ferd adlı roman karakterine ayrı bir başlık açmam gerektiğini düşünüyorum . . . Es geçilmemesi gereken bir detay var gibi. ROMANDAKİ AUGUST LANDMASSER: ‘’Ferd’’ Romanda ‘’Ferd Karakteri’’ , dikkat çekiyor. Yaşıtlarına göre çok daha olgun ve düşünceleri yetişkinlerden çok daha aklı kemale ermiş gözüküyor. Romanda yıldızı parlayan bu erken dönem ergeni olgunlaşmış çocuk Ferd’in roman kurgusundaki tavırları, bana yaşanmış tarihten August Landmasser’i hatırlattı. Aynı romanda da I.Dünya Savaşı yıllarındaki anlatıldığı gibi II.Dünya Savaşı’nda da Alman erkekleri savaşı müthiş arzularlar, açlığın verdiği çılgınca hırsla agresifleşerek kendilerinden geçerler. Nasıl ki romanda I.Dünya Savaşı’nda tüm bu hırsı ve savaşa duyulan sevgiyi ve şiddetli arzuyu romandaki Ferd karakteri reddetmiş ve bu tavrı sonucunda kalabalıkların içinde bir başına yalnız kalmışsa; II.Dünya Savaşı’nda da gerçek yaşanmış bir olay olayın baş kahramanı August Landmasser adlı tershane işçisi de Hitler’e gerçek bir tepki göstermiş ve Onu selamlamamıştır. August Landmasser, Nazi ideolojisinin simgelerinden biri olan, o ünlü selamı verdiğini göstermek için, adeta herkesin birbiriyle yarıştığı çılgın bir ortamda Hitler’e selam vermeyen tek kişi olan ve kalabalık arasında gayet de bu tavrı açıkça göze batacak derecede sırıtan, 26 yaşındaki tershane işçisi August Landmesser, tavırsal duruş olarak romandaki Ferd ile oldukça benzer duruyor. Bu sıradışı, nevi şahsına münhasır adamı ayrı bir başlık açıp kısaca incelemeden geçemeyeceğim . . . Aşkı için Hitler’e (Faşizme) Tek Başına Direnen Adam: August Landmasser Takvimler 1933 gösterdiğinde August Landmasser, hayatının aşkını bulur. Ancak hayatının aşkını bulduğu Irma Eckler adlı kız, bir Yahudidir.
Adolf Hitler
Adolf Hitler
Almanyası’nda bu aşkın sürdülebilmesi için bu çift, uzaklarda bir yerlerde bir şekilde yaşam sürerler , sonunda da evlilik kararı alınır. Ancak bundan sonra işin akışı değişir, istihbarat bu haberi çoktan almıştır; elbette bu evliliğe müsaade edilmeyecektir. Çünkü, “Üstün Alman Irkı” ‘nın kimyasına uygun bir karar değildir bu. Ancak August Landmasser, bu kararı sindiremez, kayıtlı olduğu Nazi Partisinden ayrılır. Evlilik pek tabi ki olmaz ama çocuk doğar. Doğal olarak hayatları artık daha çetrefilli bir hal almıştır. Çocuktan sonra devletin baskıları birbiri ardına gelir. Haziran 1936'da çekilen o meşhur fotoğrafı da aslında buna bir tepkidir. Bu fotoğrafı Google’dan bulup bakmanızı istiyorum. August Landmasser yazmanız yeterli. Kalabalık içinde herkesin selamladığı Hitler’i kollarını bağlı tutarak selamlamayan tek adam olarak kalabalığın içinde zaten yeterince sırıtıyor kendisi. Bulmanız çok da zor olmayacak. İkinci kez kalınan hamilelik artık bardaktan suyu taşırmıştır; Üstün Alman Irkı’nın yüz karası hareketler yapan bu adama cezası kesilmelidir artık. Hapse gönderirler, eşiyle görüşü yasaklanır. İtirazlar ..vs derken daha büyük ceza alır, toplama kampına sürerler. Bu sefer eşinin yanısıra kızlarını da hiç göremeyecektir. Karısını da gestapo enseler onu da başka yere tıkarlar. Karısı Irma Eckler'in sonu oldukça kötü bitmiştir; 1942 yılında 14.000'den fazla insanla birlikte öldürüleceği Bernburg Euthanasia Merkezi’ne gönderilir. Ancak August Landmesser, tarafında bir değişiklik vardır; savaşın en şiddetli sürdüğü 1941 yılında serbest bırakılır. Bir süre sivil hayatta ustabaşılık da yapar. Ancak bu da çok sürmez, 3 sene sonra zorla askere alınır; Hırvatistan taraflarında bir yerde askerde ölür. Geriye ise herkesin
Adolf Hitler
Adolf Hitler
selamı verdiği yerde kollarını bağlayarak kalabalığın içinde içten içe gülümseyen o meşhur fotoğrafı kalır. Bu fotoğraf, aşkı için faşizme direnen adam ‘’August Landmasser’’ in fotoğrafıdır. Sona yaklaşırken . . .
1902 Doğumlular
1902 Doğumlular
, Alman yazar
Ernst Glaeser
Ernst Glaeser
‘ın savaş karşıtı eserler arasında önemli bir yere sahip kitabı ayrıca
Ernst Glaeser
Ernst Glaeser
‘ın dilimize çevirilen ilk romanı. Yazar vakanüvist olarak daha ön planda. Eğer bu romandaki karakter tahlillerini biraz daha psikanaliz yapıp derinlere inebilseydi , kalemini neşter gibi insan ruhunun derinlerine vurabilseydi, muhtemelen daha çok bilinir ve daha popüler bir kitap olurdu diye düşünüyorum. Az daha bodrum katına/yeraltına inseymiş keşke . . . Cephe gerisindeki insanların ve hayatların dış tasvirleri ile sınırlı kalmış ki sadece bu haliyle bile mutlaka okunması gereken bir kitap diye düşünüyorum. Kitapta diğer bir gözüme çarpan özellik; Savaşta sadece savaşan erkeklerin değil cephe gerisinde kalan başta kadın ve çocuklar olmak üzere tüm insanların da, en az savaşanlar kadar acılar çektiğine şahit olmamdı. Acıların cephenin içinde ya da cephenin gerisinde olması, acının şiddetinde herhangi bir azalma yapmıyor; acılar iki taraf içinde eşit. Bu kısım da yazarın geniş perspektifinden nasibini almış, okurun perspektifine olumlu katkı sunmuş diye düşünüyorum. Versay Antlaşması’ndan bahsetmeden bitirmek istemiyorum yazımı, kısaca girip toparlıyorum . . . Almanlar, I.Dünya Savaşı sonlandığında tarihinin en ağır antlaşmalarından birini imzalar: Versay Antlaşması (1919). Versay Antlaşması, iyi analiz edilmelidir; çünkü Almanya, bu antlaşmada sadece toprak kaybetmemiş; tarihinin en ağır ekonomik buhranlarından birini yaşamıştır. Yükselen Nasyonel Sosyalist Hareketin de heyecanıyla daha büyük bir savaşa neden olmuştur. Yani, bir savaş daha büyük, daha yıkıcı bir savaşı doğurmuştur. Versay Antlaşması'nın Almanlar üzerindeki yıkıcı etkileri mutlaka çok iyi analiz edildikten sonra II.Dünya Savaşı eserleri okunmalıdır diye düşünüyorum. Dönüp dolaşıp aynı yere geliyoruz; ‘’Harp zorunlu ve kaçınılmaz olmalıdır. Milletin hayatı tehlikeyle karşı karşıya kalmadıkça harp bir cinayettir.’’ diyen Büyük Önderimiz
Mustafa Kemal Atatürk
Mustafa Kemal Atatürk
‘ü her zaman saygı ve minnetle anıyoruz. Ömrü cephelerde vatanı için çarpışarak geçmiş en büyük komutan böyle diyor savaş hakkında. Yine Onun sözüne çıkıyor, tüm yollar. . . Saygı ve minnetle . . Kitabın kapağını kapattığımda aklıma şu geldi: Bazen keşke dünyayı çocukların o masum, iki yüzlülükten uzak kalpleri yönetse diye düşündüm. Sanırım o zaman dünya şu andakinden çok daha saf ve temiz olurdu. Ayakkabı numarası büyüdükçe dünya kirleniyor. Büyümek, insanoğluna pek yaramıyor; acı bir hakikat maalesef . . . Birçok kişinin savaşın zararları konuşulduğunda gözden kaçırdığı bir gerçek var; hep insandan konuşuyoruz peki savaşta bir bomba düştüğünde küle dönen ağaçlar ve o ağaçları yuvası diye bellemiş bir kuş da evsiz/barksız kalmıyor mu? Ya da toprağa düşen bir bomba yuvasına yiyecek taşıyan bir karıncayı da öldürmüyor mu? İnsan türü olarak evrim sürecinin en gelişkin türü olarak kendimizden daha güçsüz olan türlerin de hamisi olmak zorunda değil midir insan türü?
Jack London
Jack London
‘ın
Demir Ökçe
Demir Ökçe
yarı-otobiyografik romanındaki şu sözü aklıma geldi: “Bir an durdu, bana baktı, sonra devam etti: Toplumsal evrim, insanı çileden çıkartacak şekilde yavaş yürüyor, değil mi yavrum?”
Jack London
Jack London
, çok isabetli bir tespit yaptı ama onun söylediği zamandan bu zamana kadar bırakın ibrenin yönünün ileriye doğru yavaş yavaş gitmesini, ibre direkt geriye gider oldu. Dünya insanlığı, ne zaman
Desiderius Erasmus
Desiderius Erasmus
‘un Hümanizmi’ni anlayabilecek ve Dünya kardeşliğini erişecek . . . İnsanlığın o büyük final sorusu gelsin o zaman . . . 𝐈̇𝐧𝐬𝐚𝐧𝐥𝛊𝐤 𝐛𝐢𝐫 𝐠𝐮̈𝐧, 𝐫𝐮𝐡𝐮𝐧𝐮𝐧 𝐛𝐮 𝐢𝐤𝐢 𝐚𝐫𝐚𝐝𝐚 𝐛𝐢𝐫 𝐝𝐞𝐫𝐞𝐝𝐞 𝐤𝐚𝐥𝐦𝛊𝐬̧ 𝐡𝐚𝐥𝐢𝐧𝐢𝐧 𝐮̈𝐬𝐭𝐞𝐬𝐢𝐧𝐝𝐞𝐧 𝐠𝐞𝐥𝐦𝐞𝐲𝐢 𝐛𝐚𝐬̧𝐚𝐫𝐚𝐛𝐢𝐥𝐞𝐜𝐞𝐤 𝐦𝐢𝐝𝐢r? Saygı ve sevgilerimle
Engin Mavi
Engin Mavi
᪣𐮛᪣𐮛᪣𐮛᪣𐮛᪣𐮛᪣𐮛᪣𐮛᪣𐮛᪣𐮛᪣𐮛᪣𐮛 𝐊𝐢𝐭𝐚𝐩 𝐊𝐨𝐦𝐛𝐢𝐧𝐢:
1902 Doğumlular
1902 Doğumlular
-
Ernst Glaeser
Ernst Glaeser
Knut Hamsun
Knut Hamsun
-
Açlık
Açlık
Hasan İzzettin Dinamo
Hasan İzzettin Dinamo
-
Savaş ve Açlar
Savaş ve Açlar
Dünün Dünyası
Dünün Dünyası
-
Stefan Zweig
Stefan Zweig
Mecburiyet
Mecburiyet
-
Stefan Zweig
Stefan Zweig
Sefiller (2 Cilt Takım)
Sefiller (2 Cilt Takım)
-
Victor Hugo
Victor Hugo
Jack London
Jack London
-
Uçurum İnsanları
Uçurum İnsanları
Bahsi geçen yazarların eserlerine ait kitap inceleme yazılarıma buradan ulaşabilirsiniz: ⇩⇩⇩⇩⇩⇩
Stefan Zweig
Stefan Zweig
Rotterdamlı Erasmus
Rotterdamlı Erasmus
Kitap İncelemesi: #171891822
Jack London
Jack London
Demir Ökçe
Demir Ökçe
Kitap İncelemesi: #208263569
1902 Doğumlular
1902 Doğumlular
Ernst Glaeser
Ernst Glaeser
1902 Doğumlular
1902 DoğumlularErnst Glaeser · Yordam Edebiyat · 2016387 okunma
··
291 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.