Adada, yuvarlak bir kurabiye kadar küçük o yerde, midilli dedikleri kısa boylu bir atla dolaşan, sonradan görme bir aile çocuğu olduğu besbelli bir delikanlıcık vardır. Altın çerçeveli gözlük takar ve gümüş saplı kırbacı elinden düşmez.
O da bizimkine"(A)" tutkun değil mi?
Şu farkla ki, benden fazla alaka görmekte ve bazen tek başına, arkasında dizgininden tuttuğu cüce atı, (A) ile gezinebilmektedir. Benimse ada eşeklerinden gayrı binebildiğim yok...
Büyükbabama "bana bir midilli alın!" demeye tenezzül edemem... Çocukluğuma rağmen böyle vasıtalarla zafer kazanmak adiliğinden uzağım...
Pencerenin önüne dikildi. Dışarıda sel vardı. Beş parasızlar. Ensesi kalınlar. Her zaman pembe gözlük takanlar. Yaz günü başına kar yağanlar. Âşıklar. Ayrılmışlar. İşçiler. Esnaflar. Kadınlar. Çocuklar. Yaşlılar. Fahişeler. Pişkinler. Kim bilir hangi destanların, masalların, hikâyelerin, romanların dünyasından kopup düşmüşlerdi havası puslu bu şehre. Ömürlerini iki kapak arasına sıkıştırılmış sarı sayfalarda tükettiklerinin farkında mıydılar?
Bu kitabı okurken genç yaşta yakın gözlük ihtiyacı duyabilirsiniz. Pegasus yayınevi o kadar küçük puntolarla kitabı basmış ki okumak gerçekten güç. Bu güçlük kitabı özümsemeyi ikinci plana atacak durumda çünkü yazılanları görme çabası kitabı anlamanın, özümsemenin önüne geçiyor. Bu denli küçük puntolar okuma hızını da yavaşlattığı için kitabı bitirebilmek bir hayli uzun sürdü. Umarım kitabın ikinci baskısında bu sorunlar giderilir.