İnsanların adaleti ne kadar zayıf ve güçsüz! Bu adalet yalnızca açıkça ortada olan suçları cezalandırıyor.
...Manevi işkencelerle cinayet işleyenler nasıl da temize çıkıyorlardı.
"Güçlüler her zamankinden daha zalim, ezilenler her zamankinden daha güçsüz. Çocuklara kıyıyorlar hocam, çocuklara kıyıyorlar. İnsanlığın başına daha kötü ne gelebilir ki?"
Bre zavallı insan, az mı derdin var ki kendine yeni dertler uyduruyorsun. Az mı kötü haldesin ki, bir de kendi kendini kötülemeğe özeniyorsun. Ne diye yeni çirkinlikler yaratmaya çalışıyorsun? İçinde ve dışında zaten o kadar çirkinlikler var ki! O kadar rahat mısın ki rahatının yarısı sana batıyor? Tabiatın seni zorladığı bütün faydalı işleri gördün bitirdin, işsiz güçsüz kaldı da mı başka işler çıkarıyorsun kendine? Sen tut, tabiatın şaşmaz, hiçbir yerde değişmez kanunlarını hor gör, sonra o senin yaptığın, bir taraflı, acayip münasebetsiz kanunlara uymaya çabala. Üstelik bu kanunlar ne kadar özel, dar, dayanıksız, gerçeğe aykırı olursa gayretlerin de o ölçüde artıyor senin. Mahalle papazının sana emrettiği gündelik işlere sıkı sıkıya bağlanırsın; Allah’ın, tabiatın emirleri umurunda değildir. Bak, bir düşün bunlar üzerinde: Bütün hayatın böyle geçiyor.
Kişisel mutluluk peşinde koşmak, evrensel olarak herkesçe kabul edilmiş bir haktır. Oysa günümüzdeki toplumsal koşullar bireyin kendisini güçsüz hissetmesine yol açıyor. Birey, içinde bulunduğu durumla olmak istediği durum arasındaki çelişkiyi her gün yeniden yaşıyor.