Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gülistan

Gülistan
@gul_ozclk
öğretmen
19 okur puanı
Şubat 2021 tarihinde katıldı
İnsan bir şey bekliyordu, sabahtan akşama kadar bekliyordu ve hiçbir şey olmuyordu. İnsan tekrar tekrar bekliyordu. Hiçbir şey olmuyordu. İnsan bekliyor, bekliyor, bekliyordu, düşünüyor, düşünüyordu, şakakları ağrımaya başlayana kadar düşünüyordu. Hiçbir şey olmuyordu. İnsan yalnız kalıyordu. Yalnız. Yalnız.
Reklam
...Sadece bizi en mutlak anlamdaki hiçliğin içerisine yerleştirdiler, çünkü bilindiği gibi dünyada hiçbir şey insan ruhu üzerinde hiçlik kadar ağır bir baskı uygulayamaz.
İnsan kendinden nefret ederse birini sevebilir mi? Kendi kalbi ile barışık olmazsa başkalarıyla iyi geçinebilir mi? Kendi varlığından canı sıkkın ve yorgun ise topluluğa hoşluk getirebilir mi?

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
"Zira genellikle anadan daha üvey ana olan doğa, bütün insanlara ve özellikle biraz bilgelik sahibi olanlara, ellerinde olana karşı isteksizlik göstermeyi, olmayana hayran olmayı emreden talihsiz bir eğilim vermiştir."
"Zihin mükemmel bir hizmetkar, ancak berbat bir efendidir."
Reklam
"Ümit kötülüklerin en kötüsüdür, çünkü işkenceyi uzatır."
Soluk alan her şey teyit edilemeyenle beslenir... Hayata sarih bir anlam verin o an cazibesini yitirir. Hedeflerindeki belirsizlik onu ölümden üstün kılar...
"Mutlu olduğumuz düşüncesine sımsıkı bağlıyız; çocuklarımıza bizden önceki nesillerden daha ileri olduğumuzu ve gerçekleşmemiş hiçbir düş, ulaşılmayacak hiçbir şey olmayacağını öğretiyoruz. Ortaya çıkan manzara, hiç durmadan beynimize kazınan bu düşünceyi destekliyor. Ama ya çocuklarımız, kendilerine nereye gitmeleri ya da ne için yaşamaları gerektiğini söyleyen bir ses duyacaklar mı? Her nasılsa tüm insanlar gibi çocuklarımız da hayatın bir anlamı olması gerektiğini hissederler – ama nedir o? Çocuklar her yerde karşılarına çıkan çelişkilerde, ikiyüzlü konuşmalarda, alaycı teslimiyetlerde mi buluyorlar? Mutluluk için, hakikat için, adalet için, sevgi için, bir tapınma nesnesi için arzu duyuyorlar; peki biz onların bu arzularını doyurabilir miyiz?"
"İnsanlar kiliseye gidiyor, sevgi ve yardımseverlik ilkelerinin telkin edildiği vaazları dinliyor ama aynı insanlar müşterinin parasının yetmeyeceğini bildikleri bir malı satarken duraksadıklarında kendilerini aptal gibi hissediyorlar. Çocuklar kilise okullarında alçakgönüllülüğün, dürüstlüğün ve ruhsal kaygının hayatın yol gösterici ilkeleri olması gerektiğini öğreniyor, oysa “hayat” bize bu ilkeleri izlemenin bizi en iyi olasılıkla gerçekçi olmayan hayalperestler yapacağını öğretiyor."
"Güzel şeyler yarattık ama kendimizi bu görkemli çabaya değecek varlıklar olarak anlamlandırmayı başaramadık. Bizimki kardeşliğin, mutluluğun, hoşnutluğun olduğu bir hayat değil; daha çok tehlikeli bir biçimde bir delilik durumuna –Ortaçağda var olan türde isterik bir delilik değil de, ruhsal gerçeklikle ilişkinin kaybolmuş ve düşüncenin hislerden ayrılmış olduğu şizofreniye benzer bir deliliğe– yaklaşan ruhsal karmaşanın ve şaşkınlığın olduğu bir hayat."
Reklam
"Coğrafya kaderdir." der İbn Haldun 1389 senesinde. Arz-ı kürenin en ihtişamlı, en gerçek lafıdır. Mukaddime'de geçer. Yani der ki, ırk diye, milliyet diye birşey yoktur. Coğrafya vardır. Yani der ki, güneş kime daha çok vurursa o kavruk olur, güneşi az gören beyaz kalır. Yani der ki, başka diyardan birini yargılamadan, onun coğrafyasında kendiniz doğmuş gibi düşünün. İbni Haldun bunu beyan ettikten yaklaşık 400 yıl sonra ademoğlu farklı diyarlarda doğduğu için birbirini katletmeye başladı. Farklı diyarlarda doğduğu için diğerlerini hor görmeye, kendini üstün tutmaya başladı. "Nerelisin?" sorusu literatüre girmiş en ayrılıkçı, en bedbaht sorudur. Ha soran olursa, ben dünyalıyım.
"Ama gözyaşlarından utanmamız gerekmiyordu, çünkü gözyaşları, bir insanın cesaretlerinin en büyüğüne, acı çekme cesaretine sahip olduğuna tanıklık ediyordu."
"heyhat ki insanı eşyalaştırıp eşyayı kutsallaştıran bir medeniyetten insana insanca davranmasını bekleyemezdik "