Mary Hindistan'dan Yorkshire'e gelen bir kızdır. Ailesi vebadan ölmüş ve Bay Craven onu malikanesine götürmek için hizmetçiyi görevlendirir. Bu malikanede gizli bir bahçe keşfeder. Dickon malikanede yaşayam bir hizmetçinin oğludur ve gizli bahçede tanışırlar. Dickon hayvanlarla çok güzel anlaşıp sohbet edebilir bu da Mary'i çok etkiler. Her fırsatta gizli bahçeye gider. Bir gün durduk bir zamanda hasta,yatalak, ölmek üzere olan kuzeni Colin ile tanışır. Colin normalde aksi huysuzdur. Fakat Mary'i çok sever. Buna bütün evdeki hizmetçiler ve doktor şaşırır. Colin'in annesi ölmüştür. Annesi öldükten sonra babası onlardan uzaklaşır. Colin ise çaresizce ölmeyi beklerken Mary onu hayata döndürür. Ona gizli bahçeden bahseder. Dickon ile tanıştırır. "Yaşayacağım Mary, sonsuza kadar yaşayacağım." Sözleriyle hayata tutunur kilo alır güzenşli günlerde bahçede koşarak yeşillere doyarak güçlenir. Uzakta olan babası rüyasında gizli bahçeyi görür ve Dickon 'un annesinden aldığı mektupla eve geri döner. Gizli bahçeyi açar ve Colin onun kollarına atlar. Babası şaşırır ve yürüyerek herkese nasıl güçlendirici artık yürüyebildiğini gösterir.
En sevdiğim kısım umudun en olmaz dediğin zamanda, herkes bitti dediğinde aslında hala bir şeyler düzelebilir mesajını vermesiydi.
Mary'nin o huysuz umutsuz mutsuz herkesi bıktıran halinden gizli bahçe sayesinde cıvıl cıvıl haline dönmesi de yine sevdiğim kısımlardı.
Gizli BahçeFrances Hodgson Burnett · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 20217,4bin okunma
Telaşlanma gönül,
Buda gelir buda gider.
Aşk çılgınlaştı ya ömür,
Yari özler, aşksız yarım kalır insan.
Çıldırma gözlerim,
Ağlayan gözlere boğulur satırlar.
Sokaklarda kandiller yandı,
Aşksız ve paramparçaydı yaşam
bir inancın yüceliğinde buldum seni
bir kavganın güzelliğinde sevdim.
bitmedi daha sürüyor o kavga
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!
Aşk demişti yaşamın bütün ustaları
aşk ile sevmek bir güzelliği
ve dövüşebilmek o güzellik uğruna.
işte yüzünde badem çiçekleri
saçlarında gülen toprak ve ilkbahar.
Nefis terbiyesinde çokça anlatılan kudsi bir hadistir.
Allah (cc) nefse sorar; sen kimsin, ben kimim?
Nefis; "ene ene, ente ente; sen sensin, ben benim" der. Keyfiyeti Allah (cc) tarafınca bilinen bir süre, ateşle terbiye görür. Sonra Rab yine sorar, cevap değişmez. Bu defalarca tekrarlanır, her defasında cevap aynıdır; Nefis;
Not: Bu inceleme, bir incelemeden çok daha fazlasıdır.
Yazım uzun olduğu için ve anlaşılma kolaylığı sağlamak adına sekiz bölüme ayırdım ve böylece daha ilgi çekici olduğunu düşündüğünüz yerlere gidip okuyabilirsiniz:
– Giriş
– Kitapla İlgili Düşüncelerim
– Nietzsche'nin Ailesinin Sağlık Geçmişi
– Nietzsche'nin Sağlık Geçmişi
– Turin
Gün bitti, elindeki güller de soldu
anıınsanacak neler kaldı bugünden
paylaşılmış olan nelerdi sımsıcak
belki bir türkü söyleriz geceye karşı
saçlannı tarazlayan bir şafak olur
Romeo:
Yarayla alay eder, yaralanmamış olan.
Bak nasıl da sararıp soluvermiş Tanrıça kederden
Sen ondan çok daha güzelsin diye.
Kıskandığı için vazgeç ona bağlılıktan,
Tüm göklerin en güzel yıldızlarından ikisi,
Yalvarıyorlar onun gözlerine işleri olduğundan:
Biz dönünceye dek siz parıldayın, diye.
Gözleri gökte olsaydı, yıldızlar da onun
Gün bitti, elindeki güller de soldu
anımsanacak neler kaldı bugünden
paylaşılmış olan nelerdi sımsıcak
belki bir türkü söyleriz geceye karşı
saçlarını tarazlayan bir şafak olur
Zaman kekemeydi ve tarihe sızan...
"Merhaba efendim, ben Aliya. Aliya İzzetbegoviç. Bosna-Hersek'in cumhurbaşkanıyım. Sizi Devlet-i Aliyye'nin en güzel şehirlerinden birinden, Bosna Sarayı'ndan, sizin daha sık kullandığınız haliyle Saraybosna'dan selamlıyorum. Bu kısacık sohbetimizde, parçası olduğumuz Avrupa'dan, Avrupa'nın ve Batı'nın
Aşksız ve paramparçaydı yaşam
bir inancın yüceliğinde buldum seni
bir kavganın güzelliğinde sevdim.
bitmedi daha sürüyor o kavga
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!
Aşk demişti yaşamın bütün ustaları
aşk ile sevmek bir güzelliği
ve dövüşebilmek o güzellik uğruna.
işte yüzünde badem çiçekleri
saçlarında gülen toprak ve ilkbahar.
ZAMAN KEKEMEYDİ
Gün bitti, elindeki güller de soldu
anımsanacak neler kaldı bugünden
paylaşılmış olan nelerdi sımsıcak
belki bir türkü söyleriz geceye karşı
saçlarını tarazlayan bir şafak olur
Zaman kekemeydi ve tarihe sızan
soytarılar gördük gencömrümüzde
ölüm peşimize düşende bir göçebeydik
suretimiz ağardı kurulan darağaçlarına
bütün
Bu sabah erken kalktım. Yüzüme üç kez gerçekler çarptım. Kanadı yüzüm, gözüme gerçek kaçtı. Gözümün sulandığını görenler ağladığımı sandı, oysa gerçek gözümü yakmıştı.
Bu yüze gerçek çarpma ve göze gerçek kaçırma beni zinde yaptı. Dışarı çıktım, yolum uzundu. Nicedir yürümeyişlerimle biriken adımlarımı da yanıma aldım. Yorgunluğumu, kendini
YALNIZLIĞIN YARATTIĞI İNSAN
Pardösüsünün kürklü yakasını kaldırınca üşüdü mü diye baktım. Aslında soluk esmer yüzü balmumu gibi sararmıştı.
– Üşüdün, dedim.
Kaşını kaldırdı. Yanağındaki çıban yerinde kan yoktu. Durdum. Yüzünü avuçlarıma alıp ovaladım.
– Neden böyle oldun, dedim.
Güldü. Karanlığa doğru tükürdü. Başını iki tarafa şiddetle