Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Yirmi Beşinci Yıldönümü Baskısı İçin Özel Önsöz Ayn Rand’tan
Pek çok kişi bana, hayatın kaynağının 25 yıldır basiliyor olması konusunda ne hissettigimi sormuştur. Bir tür sessiz tatmin duygusu dışında özel bir şey hissettigimi söyleyemem. Bu konuda, yazdıklarıma yönelik tutumu en iyi ifade eden söz Victor Hugo‘ya aittir: “ eğer bir yazar yalnızca kendi yaşadığı dönem için yazıyor olsaydı, kalemimi kırar,
Sayfa 7 - PegasusKitabı okuyor
- günümüz romanları!'
"Her şeyin ruhunu kaybettiği bir çağda, romanı eğlencelik bir televizyon dizisinden ayıran özellik kayboluyor ve edebiyat, ruhu ve meselesi olmayan, edebi metni oyuncağa çeviren, egoperest oyunbazların elinde can çekişiyor."
Reklam
Ahlaki düzeni olmayan bir toplumsal işlev var olamaz. Çünkü bu olmadıkça, yalnız bireysel iştahlar karşı karşıya bulunur ve onları düzenleyecek hiçbir şey olmazsa, kendi kendi- lerini düzenleyemezler. İşte Avrupa toplumlarının içinde kıvrandıkları bunalımın nedeni, tam da budur. 200 yıldan beri ekonomik yaşam, daha önce hiç görmediği bir gelişme yaşadı; o zamana değin ikincil sırada, küçük görülen, aşağı sınıflara bırakılan bir işlev iken, birinci sıraya geçti. Askeri, yönetsel, dinsel işlevlerin onun önünde gittikçe gerilediği görülüyor. Yalnız bilimsel işlevler ona karşı yerlerini koruma direncini gösterebilecek durumdadırlar; ama bilimin bile günümüz toplumlarının gözündeki saygınlığı, ancak uygulamada, başka deyişle ekonomik mesleklerde işe yararlığı ölçüsündedir.
Sayfa 24
Kendini sömüren özne, hem fail hem kurban durumundadır…
Günümüz öznesi kendini sömüren bir kendilik girişimcisidir. Aynı zamanda ken­dinin gözetleyicisidir de. Kendini sömüren özne, içinde hem fail hem kurban durumunda olduğu bir çalışma kampı taşır yanında. Kendini ışıklandıran, kendini gözetleyen bir özne olarak, içinde hem mahkum hem gardiyan olduğu bir pantoptikon taşır yanın­ da. Dijitalleşmiş, ağa bağlanmış özne kendinin panoptikonudur. Böylelikle gözetleme işi tek tek herkese dağıtılmış olur.
Sayfa 68 - Metis Yayınları , 3.baskıKitabı okuyor
"İnsan esfele's safilîn ile âlâyı illiyyîn arasında menzilini arayan bir varlıktır ve artı sonsuz ile eksi sonsuz arasındaki bitimsiz mesafede bir sarkaç gibi salınmaktadır."
Gunumuz inşaatçıları ise Kalamis'da denize bir kac yuz metre yakinlikta 10-12 kat apartman yapmak kabaliginda yarismislardir.
Reklam
Ancak, 12 Eylül Rejiminin Türk İslam sentezci hamlesi hem ülkücü harekette hem de İslamcılar üzerinde önemli bir etki bırakmıştı.Siyasal İslamcılık ile faşist milliyetçilik arasında 1960'lı yıllarda kurulan irtibat, ideolojik düzlemde yeniden üretilmişti. Faşizmin yeni ve yerli ideolojik motiflerinden biriydi. Bu eklektik ideoloji hiçbir zaman bir "sentez" olamadı. Türkçü yan zamanla silikleşecek İslamcılık belirgin hale gelecekti. Günümüz Türkiye'sini ve AKP iktidarını hazırlayan yol döşeniyordu.
Günümüz insanı, altına boğulmuş silahlı şehzade gibidir, fakat her zamankinden daha çaresiz ve acizdir.
Sayfa 146
Peki, 1926'da başlayıp 1933 itibariyle duraksayan Kürt sinemasını bu sürece hangi nedenler getirmiştir? Elbette İkinci Dünya Savaşının ayak seslerinin duyulması; günümüz İran sınırlarında kurulan ve varlığını yalnızca bir yıl kadar sürdürebilen Mahabad Sosyalist Kürt Cumhuriyeti'nin olaylı kuruluşu ve yıkılışı; yönetim biçimi her ne olursa olsun devletlerarası ilişkilerde kendi çıkarını gözetmekte olan Sovyet Hükümeti'nin İran ile girdiği petrol ortaklığı ve buna benzer ilişkiler sonucu, kurulumuna önayak olduğu Kürt devletinden desteğini çekerek bu devletin yıkılmasına göz yumması; Kürt coğrafyasında çeşitli nedenlerle aralıksız olarak isyanların baş göstermesi; sömürgeci devletlerin nüfusu yeterince fazla olmasına karşın devletsiz olan Kürtler hakkında politikalar güdüp Kürtleri bu politikalara alet etmeleri ve en önemlisi yaşadıkları topraklarda hep yok edilmesi gereken bir sorun olarak görülen Kürtler üzerine daima sürdürülen inkar politikalarının varlığı Kürtlerin sinema başta olmak üzere birçok sanatsal ve kültürel gelişimden uzak durmalarına neden olmuştur.
Günümüz insanında “bilim” denilince akan suların durdurulduğu bir kafa alışkanlığı peyda edilmiştir. “Bilimsellik” iddiasıyla insanların bilinci donuklaştırılabilmekte, bilinçsizce istenilen yöne sevk edilebilmektedirler. Bilimselliğe karşı kazandırılan alışkanlık ve bağışıklık yüzünden pek çok şey “değişmez doğrular” olarak kabul ettirilebilmektedirler.
Sayfa 66
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.