Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
164 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
Çok güzel bir roman deyip geçmek kitap ve Sabahattin Ali için büyük haksızlık olur. Kitabı okumadan önce popülerliğini biliyordum. O nedenle büyük beklenti içerisinde okudum. Genellikle büyük beklenti oluşunca insan istediğini bulamadığı için beğenemiyor. En azından ben böyleyim. Fakat bu kitapta böyle bir şey olmadı. Beklediğimin de üstünde
Kürk Mantolu Madonna
Kürk Mantolu MadonnaSabahattin Ali · Yapı Kredi Yayınları · 2021314,4bin okunma
Atatürk'ün Adalet'i... Yaşlı kadın yatağından kalktı. Sabah ezanının insan ruhuna huzur veren sesi oda içinde yankılanıyordu. 88 yaşından beklenmeyecek bir çeviklikle pencereye doğru yöneldi. Pencereyi açması ile birlikte odaya ezan sesi ile birlikte baharın güzel kokusu ve kuş cıvıltıları doluştu. Penceresinden gözüken Kurtuluş Parkına bakarak
Reklam
Saltanat merkezi olan büyük Konstantiniye şehri -Allah belalardan korusun - daha önce Ak Şemseddin Hazretlerinin Fatih'e bildirdiği gün ve saatte feth edildi ki, 20 Cemaziyelahir 857 Çarşamba (12 Temmuz) günü idi. İstanbul'un fetih günü için bir çok şairler tarihler düşürmüşlerdir. Fakat Kur'an'da bulunan "Beldetün tayyibetün" (En güzel belde) sözü en doğru tesadüftür.
Sayfa 32 - Morpa Kültür YayınlarıKitabı okudu
230 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
Yazardan son derece güzel bir roman. Süleyman ve Azmi iki yakın arkadaştır ve Mısır cephesinde beraber savaşmıştır. Bir gün tren yolculuğu yaparken Makbule, Hoca ve Servet Bey ile tanışır ve bir tiyatro kurmaya karar verirler. İstanbul'da Yeni Tiyatro'yu kurarlar. Kasa Servet Bey'dir ve hemen Karadeniz Bölgesine turneye çıkarlar. Tiyatronun başı Süleyman'dır ve seçme ile pek çok oyuncu almıştır. Ancak Servet Bey bir gün İstanbul'a döner. Kasa gitmiştir ve kumpanya devam kararı alır. Anadolu'da kimi zaman keyif sürerek kimi zaman da sefillik çekerek il il gezerler. Remziye adlı üyenin bir derdi vardır ama acaba Süleyman buna derman olabilecek midir? Bir solukta okunan bir roman.
Son Sığınak
Son SığınakReşat Nuri Güntekin · İnkilâp Kitabevi · 1997382 okunma
SESLENİŞ... Dağ gibi kara yağız birer delikanlıydık. Babamız sırtında yük taşıyarak getirirdi aşımızı, ekmeğimizi. Arabalar şırıl şırıl ışıklarıyla caddelerden geçerken bizler bir mumun ışığında bitirirdik kitaplarımızı. Kendimiz gibi yaşayan binlerce yoksulun yüreğini, yüreğimizde yaşayarak katıldık o büyük kavgaya. Ecelsiz öldürüldük.
Cumhuriyet 25 Ağustos 1975
169 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
"951'de bir denizde, genç bir arkadaşla yürüdüm üstüne ölümün..." Nâzım'ın "Otobiyografi" şiirinde geçer bu dizeler. Kitap ve belgesel tam da bu noktadan sonrayı anlatır. Nâzım, 1951'de vatanı terk eder, sürgün hayatı başar. O yıllarda yaşadıkları, yazdıkları, yaptıkları kimi zaman derinlemesine, kimi zaman yüzeysel bir şekilde
Nazım
NazımCan Dündar · İmge Kitabevi Yayınları · 2005562 okunma
Reklam
Paris'te mayıs 1968'i ne yazık ki göremedim. Ömrümden birkaç yıl vermeye hazırdım o olaylara tanık olabilmek için. Ama buna karşılık, hiçbir zaman unutamayacağım 1989 yılının 1 mayıs kutlamasını gördüm bu kentte. Ne gariptir ki, tam altı ay sekiz gün sonra, Berlin duvarı ve o duvarla birlikte, yanılarak komünistliklerini Sovyetler Birliği'ne bağlayanların umutları da yıkılacaktı. Yürüyüş Beumarchais Bulvarı'nda Republique Meydanı'yla Bastille Meydanı arasındaydı. Ve öyle kalabalıktı ki, kafilenin bir ucu Bastille'e çoktan varmışken, öteki ucu Republique'te hala beklemekteydi. Çok acayip ama, Paris'te değil, İstanbul'da Taksim Meydanı'nda sandım kendimi. Çünkü yürüyüşe katılanların, hiç abartmadan yüzde sekseni, Türkler ve Kürtlerden oluşuyordu. (Aynı günün akşamı, 1 mayısı kendi memleketlerinde kutlamak isteyen yurttaşlarımı, elleri tabancalı polislerin nasıl vahşice copladığını Fransız televizyonlarında seyrettim.) Hafta sonuna eklenen bir tatil daha olduğundan, şımarık Fransız proletaryası güzel arabalarına binip dört günlüğüne kentin dışına keyfetmeye gittikleri için, çok az sayıda Fransız vardı. Yabancı işçiler, Şilililer, Arjantinliler, İranlılar, Filistinliler filan, ancak yüzlerce kişilik küçük gruplardı. Sonra, önden Türkler, arkalarından Kürtler, yürüyüşe geçtiler ve sonu gelmiyordu bizimkilerin. Trotuardan seyreden Parisliler, hayretler içinde, "ama hepsi Türk bunların! Hepsi Türk!" diye bağrışıyorlardı.
590 syf.
8/10 puan verdi
Katilin kim olduğunu söyleyeyim mi? Şaka şaka. Aklımın ucundan geçmişti ama geçerli bir sebeb yoktu ve cevabını merak ettiğim bir soru vardı, o sorunun cevabı katilin cinayet sebebi olunca ve buda en sonunda söylenince tahmin edemiyorsunuz. İlk maktulün evindeki o açık ipucunu değerlendiremeyen yada çok geç farkeden poliseler başarısızdı. Bana biraz klişe bir poliseyi geldi. Bir cesetle başlar ve katil imzasını, ipuçları bırakır, cesetler bulunmaya devam eder, tüm cesetler gün gün bulununca en son katil yakalanır. Birde kitap gereksiz detaylarla şişirilmiş, biraz daha kısa olsa daha güzel olurdu. Melekler ve Şeytanlar kitabına çok benziyor ama daha basit geldi bana. Tabi Vatikan yerine İstanbul'daki tarihi mekanları okumak çok daha güzeldi. Bu kitap sırf bu İstanbul tarihi ve tarihi mekanların anlatımı için okumaya değer fakat yazarın başka kitabını okumayı düşünmüyorum.
İstanbul Hatırası
İstanbul HatırasıAhmet Ümit · Everest Yayınları · 201935,2bin okunma
Bir hanımefendi anlatıyor; 1919 yılı... İstanbul baştan aşağı İngilizlerin işgali altındaydı. Liseyi yeni bitirmiştim. Güzel bir kızdım. Dünür gelmeye başladılar. Biri avukatmış. Gösterdiler uzaktan, boylu poslu yakışıklı bir delikanlıydı, beğendim. Nişanlandık. Nişanlımı seviyordum. Mutlu bir yuva kurmak hevesi ile lamba ışığının altında sabahlara kadar oyalar örüyor, çeyizler hazırlıyordum. Ama çok geçmedi ki mahallede bir dedikodu yayıldı. (Ayşe’nin nişanlısı avukat değilmiş, ipsizin biriymiş, üstelik cami önlerinden tabut taşıyarak karnını doyuruyormuş) dediler. Alt üst oldum. Babam götürdü, uzaktan izledik, gerçekten de tabut taşıyordu… Yıkıldım. Nişanı atıp, ayrıldık. Aradan 5 yıl geçti. Evlenmiştim, Bir de çocuğum olmuştu. 1924 yılıydı. Artık ülkemiz özgürdü. Bir gün Beyoğlu’nda rastladım ona. Oğlum yanımdaydı. Beni görünce titredi, ceketini düğmeledi. Saygı göstererek durdu önümde. Vaktiniz varsa size bir çay ikram etmek isterim, dedi. Olur, dedim. Bir büroya girdik. Burası bir avukatlık bürosuydu ve kapıda adı yazıyordu. İçerde yardımcıları çalışıyordu. Siz gerçekten avukat mısınız, dedim. Evet, dedi. Peki, avukatsınız da neden cami önlerinden tabut taşıyordunuz, diye sordum. Durdu, başı öne eğildi. Beni affedin,dedi. İstanbul işgal altındaydı. Her taraf İngiliz askeri kaynıyordu. Her şeyi didik didik arıyorlardı. Biz de Anadoluya ,Milli kuvvetlere ancak,cenaze süsü vererek tabutlarla silah kaçırıyorduk. Bu ülke için hayati bir işti. Bunu size bile söyleyemezdim... -Unutmayın bu vatanı canlarını ve aşklarını feda edebilenlere borçluyuz!!!
131 syf.
10/10 puan verdi
Evliliklerinin üçüncü yılında Zuhal Seber'in(Zuhal Tekkanat veya Elif Sorgun) ağır bir ameliyat geçirmesi gerekmektedir, ameliyat risklidir felç kalma ihtimali vardır Zuhal Seber'in.Bunun üzerine Cemal Süreya gerçek adıyla Cemalettin Seber İstanbul'a, eşinin yanına gider.Ameliyat başarılı geçer, Zuhal Seber'in hastanede kaldığı onüç gün boyunca eşi Cemal Süreya her gün mektup yazar.Mektuplar bazen bir kahvehaneden, bazen vapurdan, bazen bir arkadaş buluşmasında beklerken yazılmıştır.Yani Cemal Süreya eşine bulduğu her fırsatta yazmaktadır bu güzel mektupları.Kitaba bu adın verilmesinin nedeni de mektupların onüç gün boyunca aralıksız devam etmesidir.Zuhal Hanım'ın isteğiyle kitabın adı ''onüç günün mektupları'' olur. Mektuplar Cemal Süreya'nın aşk dolu dizelerinin yanı sıra, gündelik hayatta yaptıklarından, oğlu Memodan ve gelecek hayallerinden oluşmaktadır. Kitabın arka sayfalarında onüç günün mektupları yanı sıra diğer mektuplaşmaları da mevcuttur.Bu farklı zamanlarda yazılan mektupları kıyaslarsak onüç günün mektuplarında Cemal Süreya'nın eşine nasıl moral vermeye çalıştığını gözlemleriz.Şahsi fikrimce Cemal Süreya'nın şiirde olduğu kadar düz yazıda da başarılı bir kalem olduğunu kanıtlayan bir kitaptır.
On Üç Günün Mektupları
On Üç Günün MektuplarıCemal Süreya · Yapı Kredi Yayınları · 20174,601 okunma
Reklam
144 syf.
7/10 puan verdi
2012 yılında Seyit Ahmet Sılay'a (koleksiyoner) gelen bir mesajla ortaya çıkan günlük 2013 yılında kitaplaştırılmıştır. 21 Yaşında şehit olan Teğmen İbrahim Naci'nin tuttuğu günlüktür. Yakın zamanda Çanakkale Şehitliklerini gezmiş birisi olarak kitabı taze bilgilerimle utanarak, kızarak, kendimi kınayarak okudum. 21 yaşında şehit olmuş binlerce
Allahaısmarladık
Allahaısmarladıkİbrahim Naci · Yeditepe Yayınevi · 2021445 okunma
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.