"Hakikat hayatın anlamsız olduğuydu."
"Sanki yaşayacağım kadar yaşamış, yürüyeceğim kadar yol yürümüştüm de bir uçurumun kenarına gelmiştim, önümde yok oluştan başka hiçbir şeyin olmadığını apaçık bir şekilde görebiliyordum."
Hakikat herkesin önünde eşit tecelli eder fakat insanların iç dünyaları, art niyetleri, kötü düşünceleri onların kulağına kurşun, gözüne perde, kalbine mühür olduğu için bu kimseler hakikati idrak edemezler.
Şihabeddin Sühreverdi'nin "İşråk" adını verdiği aydınlanma, hakikat ışığının aklımızın üzerine düşmesini ifade eder. Işığın kaynağı akıl değil, aklı da kuşatan varlık ve onun idrak düzeyindeki tecellileridir.
"Başkalarını mühim bulmayanlar, bir gün kendilerini de mühim bulmayanlarla karşılaşacaklardır; fakat bu hakikat, onların mühim bulmamış olduklarının mühim olduğu manasına da gelmez."