Seneler geçti, sevgili Manuel Valadares. Bugün kırk sekiz yaşındayım ve bazen kendimi hasrete öyle kaptırıyorum ki hâlâ çocuk olduğumu zannediyorum. Her an ortaya çıkıp bana sinema yıldızı kartları ya da misketler getireceksin sanki. Hayatın şefkatli yanını bana sen öğrettin, sevgili Portuga. Bugün çocuklara misketler ve kartlar dağıtmaya çalışan benim, çünkü şefkat olmayınca hayatın pek değeri kalmıyor. Şefkat göstermek beni bazen mutlu ediyor, bazense yanıltıyor, ki bu ikincisi daha sık oluyor.
O günlerde, yani beraber geçirdiğimiz günlerde, henüz hiç duymamıştım, uzun yıllar önce bir Budala Prens' in gözlerinde yaşlarla bir sunağın önünde diz çöküp ikonlara sorduğu şu soruyu:
"KÜÇÜCÜK ÇOCUKLARA HER ŞEYİ NEDEN ANLATMAK GEREK?"
Hakikaten de sevgili Portuga, bana her şeyi çok erken anlattılar.
Hoşça kal!
Ubatuba, 1967
Hakikaten bazı zorunlu hallerde "boşanma" insaniyet için gerekli bir hareket ise de boşanmanın boşanan kadınlar üzerindeki acı etkilerine her yürek tahammül edemez. Sadece boşanan kadınlarda değil, boşayan erkek üzerinde de çeşitli acılara sebep olan bu çareye insaf sahipleri öyle kolay kolay başvuramaz. Bir ailenin dağılma sebebi olmak, pek uzun düşünüldükten sonra tercih edilebilecek bir felakettir.
Yankılar: 12 Aralık 1975 tarihli birçok gazete Atsız'ın ölüm haberini veriyordu. Milliyet, Haber ve Cumhuriyet'te kısaca. "Gazeteci, yazar ve şair Nihal Atsız, dün akşam İstanbul'da hayata gözlerini yummuştur. 70 yaşında vefat eden Atsız, evli ve 2 çocuk babasıydı. Cenazesi yarın toprağa verilecektir." Ve arkadan
Atsız Affediliyor: Af kampanyası nihayet neticesini vermiş, yukarıdaki yazı, rapor ve dilekçeleri de gören Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk 21 Ocak 1974 tarihinde Nihal Atsız'ı affetmiştir. Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Adalet Bakanı'nın imzalarının bulunduğu 13020 sayılı af kararının metni aşağıdadır: "1-Milli duyguları zayıflatmak için
Hakikaten şu insanlar pek müz'iç mahlûklardı. Kendi akıllarının üstünlüğüne inanarak başkasına öğüt vermekten vazgeçmiyorlar, fakat kendi gülünçlüklerini, zavallılıklarını da bir türlü idrak edemiyorlardı.
Onca zamandır kitap öneriyorum size. Aranızda uzun zamandır beni takip edenleriniz de var. Şayet hâlâ tavsiye ettiğim bir öykü kitabını okumamışsanız ve aşağıya da maalesef ben öykü okuyamıyorum yazacaksanız vallahi darılırım size ona göreÖykülerin okura verdiği özgürlük hissi çok az yazım türünde var. Çünkü öykünün sonunu okuruna bırakır çoğu
Kim gözünü hakikaten biraz kaydırırsa şeytana da kendi üzerinde etkili olma fırsatı vermiş olur.
"Her kim Rahmanın zikrini görmezden gelirse biz ona bir şeytan musallat ederiz. Artık o, onun ayrılmaz dostudur."Zuhruf 43/36)
Ancak iyiler böyle değildir. Cenâb-ı Hak müttakilerle ilgili olarak şöyle buyurdu:
Eger şeytanlardan bir güruh Allah'tan korkan kimselere dokunup dalgınlığa sevk etmek isterse vesvese verirlerse, zikri/bilgiyi yâd ederler, durup düşünüp tekrar bilinçlenirler.
Bir de bakmışsın basiret sahibi insanın o keskin bakışı geri dönmüştür."Araf 7/201)
Bu sırada klinikte bizimle fikrî bir alâkası olmayan bir kadın profesör vardı: Günseli Koptagel! Bu kadın, benim klinik dahilinde hasta gibi hareket etmememden, doktorların ve hele Ayhan Bey'in odasına rahatça girip çıkmamdan tedirgin
oluyormuş. Bir gün klinikle bu gibi odalar arasındaki kapıyı kilitletmişti. Bense arada bir telefon edebilmek için, buradan
geçiyordum. Bu muameleye asâbım bozuldu. Tekmeyi bastım ve kapının bütün camlarını kırıp yine bildiğimi yaptım. Lâkin
sonra da pişman oldum! Ayhan Bey'e karşı ayıp oldu, diye düşündüm. Birkaç saat sonra Ayhan Bey, beni yanma çağırttı
ve bilâkis bu hareketimden memnun olduğunu söyledi. Zira Prof. Dr. Günseli Koptagel kendisine gelerek;
« - Ayhan Bey, bu adam temâruz ediyor, sanıyordum. Fakat şimdi inandım ki; hastadır! Günahını almışım, kusura
bakma!.» demiş ve yaptığım işi anlatmış. Bunları nakleden Ayhan Bey:
«- İyi oldu. Senin raporuna ondan da imza alacağım!» dedi.
Hakikaten O'nun da imza etmesiyle, bana bir rapor tanzim edip «hastahane ve hapishâne şartları hastalığının ilerlem esine sebep olduğundan, normal âile şartları
içinde üç aylık bir tebdil havaya ihtiyacı vardır.» mütâleası ile beni Adlî Tıbb'a sevkettiler.
- Kadir Mısıroğlu