Bizi biz yaptığını düşündüğümüz statümüz, toplumsal rollerimiz; bizi tanımlayan mesleğimiz, isimlerimiz, ekonomik gücümüz elimizden alınsa ve bize kendimizden başka hiç birşey kalmasa ne yaparız? Kendimiz olarak kalır mıyız, yoksa değişir miyiz? Bizler toplumsal kimliklerimizin bize sağladığı konforun içerisinde kendini gerçek anlamda tanımadan;
Bu kitabı vaktimin azlığından, çok olan işlerimden ötürü çok uzun sürede bitirebilmiştim. Öncelikle size tavsiyem beyninizin boş olduğu, rahat olduğunuz bir zamanda okumanız.
Kitabımızın kahramanı Moscarda bize kendimizi sorgulatıyor. Çevremize karşı takındığımız maskeler, gerçekte kim olduğumuzu aslında hiç düşünmeyişimiz. Kendi içimizdeki biz, eşimize karşı, iş arkadaşlarımıza karşı binlerce farklı biz.
Peki hangisiyiz? Onlardan biri mi, hiç biri mi, yoksa... Binlercesi mi?
"Arenanın en üst locası gibi," dedi Clerfayt.
"Evet," diye cevap verdi Lillian. "Peki biz hangisiyiz? Boğa mı, matador mu?"
"Biz her zaman boğayız. Ama kendimizi matador sanıyoruz."
- Peki size bir şey sormak istiyorum.
- Buyrun.
- Haram ne demek?
- Ben ateistim Engin Bey.
- Peki insan ateist olunca kavunun tadı değişiyor mu? (s.80)
Bir “hayyalelfelah” çağrısına kulak verip, dünyanın bütün sahte zenginliklerinden vazgeçip iç zenginliğe ulaşan Süheyla ile zenginliği malda mülkte bulan, iç dünyasını bir fukara yığınına dönüştüren Engin’in güzel, etkileyici, okurken kendini sorgulatan hikayesi.
Acaba biz hangisiyiz? Engin mi? Yoksa Süheyla mı? Bir yerlerde bize de gönderilen bir çağrı var mıdır? Varsa bu çağrıyı duyabildik mi yoksa geçip gittik mi?
Belki başımızı kaldırıp baktığımız anda kayıp giden yıldızlar boşa değildir, olamaz mı?