Para , mal , mülk , gurur , centilmenlik normu ve sonrasında yüklenen tüm sorumluluklar ana karakterin üstünde devasa bir yük oluşturmuştur.. Bu sırtındaki devasa sorumluluk duygusu , ona biçilen rol , karakter başrolümüzdeki adamı bir hayli yıpratmış adeta duyguları çekilmiş ; dalgasız , hareketsiz tek yaptığı orada öylece durmak olan bir ölü denize benzemiştir. Bu ölü duygularından , hayata karşı isteksizliği ve mecalsizliğinden onu uyandıran şey ise çevresindeki insanların heyecanını , istekliliğini ve hayatlarındaki hedefleri için yaşama arzusu olduğunu görmesi olmuştur.. Stefan Zweig bu ani kurtuluşu çok güzel bi metafor ile anlatmıştır .. Ana karakter adeta elindeki kronları ve metalikleri insanlara dağıttıkça , onların sevinç dolu hallerini gördükçe ve minnet duyguları kazanınca içindeki yaşama arzusu artıyordu yani üstündeki paralar onu normlarla dolu bir havuza atmıştı ve şimdi o paralar ondan gittikçe hafiflediğini ; kendisinin de insan olduğunu , duygularının ölmediğini sadece köreldiğini idrak etmiştir , ve geriye kalan yaşamında her uyandığında bu hayata bir amaç uğruna yaşamak gerektiğini öğrenmiş , hayat dolu insan halinde kalkmıştır yatağından..