''İnsanlar, benim ustalığımı elde etmek için ne kadar sıkı çalıştığımı bilseler, onun, o kadar hayret edilecek bir şey olmadığını anlarlardı.''
-Michelangelo
en sevdiğim Hakan Günday kitabı...severek üzülerek hayret ederek okudum...Küçük bir çocuk ve insan kaçakçılığı ille uğraşan babasına yardım etmek zorunda olan bu küçük çocuğun kocaman dünyası.
DahaHakan Günday · Doğan Kitap · 202313,7bin okunma
Bir Nedeni Yok Yalnızca Öptüm
Dudaklarım gerisin geriye çekildi; ağdalı bir sıvının ağır ağır örttüğü, korkunun biçim kazanıp ayağa kalktığı ve ‘hey bana bir şeyler söylemenin vakti geldi’ dediği zamanlarda bekledim seni; gözlerimi kapadım. Bekledim. Beklerken, özlemenin hangi geçitleri geçilmez kıldığını, hangi duyguların insanı hayata
"Eğer sevgiliden başkasına söyleyemeyecek şeylere sahip olunmuşsa aşk kapıda demektir. Bu durumda sevgilinin sözünü can kulağıyla dinlemek,ileri sürdüğü her şeyden dolayı hayret etmek,saçma sapan hatta yalan şeyler bile konuşsa ona hak vermek,haksız olduğu zamanlarda bile onu doğrulamak,ne yaparsa,ne derse peşini sürmek hep aşkın halleridir. Hatta birbiriyle çelişkili durumlar bile bu aşk için söz konusudur. Ayrılık acısının âşıka hoş gelmesi,zamanla ondan zevk alması gibi mesela.
Aşk ilerleyince sevgilinin derdini çekmek mutluluk olabilir. Tabiatta herhangi bir şey haddini aşınca zıddına dönüşür. Bir arabanın tekerlekleri çok hızlı dönmeye başlayınca sanki tersine dönüyor gibi görülür. Yani bütün trajedilerin sonu komedi,bütün gülmelerin sonu gözyaşıdır. Sevincin de hüznün de aşırısı insanı öldürür. Kahkahalarla gülen kişinin gözünden sonunda yaş akar. "
{Aşka Dair,İskender Pala}
Kurgunun kurallarını kimse bilemez. İçgüdülerimize dayanabiliriz sadece. Her yol mübahtır ve yine her yol ifade etmek istediğimizi ifade eder. Bunu unutmayın, daima dürüst olun, sonuç hayret verici olacaktır.
'' - .... Allah aşkına kızımı iyi et...
Biçare kadıncağız hüngür hüngür ağlıyordu. Raci'nin yüzünde hiçbir teessür alameti görülmüyordu. Sami pek şaşkındı. Saf annenin acıklı halini arz edişi onun yüreğini delmişti. Halbuki Raci'de bu inleyişler, bir kaval sesi kadar bile tesir göstermemişti. Sami, hissizliğin bu derecesine karşı, nefretle
Pat köpeğin altın dişini merak ediyordu. Angus Lordie'ye bunun nasıl olduğunu sordu. Gelen açıklama, "Başka bir köpeğin kuyruğundan ısırdı," oldu. "Ve dişi kırıldı. Ben de tutup, kendi dişçime götürdüm. Dişçim aynı zamanda içki sofrasından arkadaşımdır. Bir köpeği tedavi etmek pek aklına yatmamıştı, ama sonunda kabul etti, altın dişi taktı. Sağlık sigortasından değil tabii, altına ve diğer ıvır zıvıra tam yetmiş sterlin ödedim. Gece yapmamız gerekti, etrafta başka hasta yokken, çünkü insanlar kendi kullandıkları dişçi koltuğunda bir köpek görmeye itiraz edebilirlerdi. İnsanlar bazen böyle tuhaf olabiliyorlar. Cyril gelmiş, yetmiş sterlinini veriyor, ama bazıları onun tedaviye hakkı olmayacağını söyleyebiliyorlar. Hayret verici bir şey. Ama insanlar böyle konularda her zaman mantıklı davranamıyorlar."
Hasan Ali Toptaş uğruna " Yazar için Türkçe öğrenilmeli..." sözüne muhatap olan bir kelime dahisidir. Edebiyat çevresinde yazar bir işçidir aslında. Ama öyle bir işçi ki; kelimeleri dillin içinde cımbızla çeken, cümlelerinin başını ve sonunu eline aldığı, dilline doladığı ve bunları yaparken aslında kendisini ve kahramanlarını anlatırken
Sadece bir kere okuyarak Risale-i Nur'dan Sözler kitabını eleştirmek ne haddime ? Aşağıdaki konferansı okursanız şayet, Üstad ve Risale-i Nurlar hakkında genel bir bilgi edinmiş olacaksınız. Kendinize bir şans verin. Bu kitap okuduğunuz kitaplar gibi değildir. Okuyarak zaman kaybetmiş olduğunuz tüm kitaplara lanet okutur,
Öncelikle okuduğunuz kitabın çevirisinin çok önemli olduğunu söylemeliyim. Benim elime geçen yayının (Kum Saati Yayınları -ki neokur'da bile yok, sanırım-) çevirisi o kadar kötüydü ki bir köşeye kaldırıp atmak istedim ve şimdi, başka bir yayından yeniden elime geçerse tekrar okurum.
Gelelim öze; kitap "Misyoner Romantik"in (Victor Hugo
Giyim kuşam zarifliğine değer vermekle beraber, hemcinslerimin üzerindeki elbiselerin dikimindeki kusursuzluk derecesine hiç aldırış etmem çok kere.
Ama bir akşam, Milano’da özel bir toplantıda tanıştığım kırk yaşlarında görünen bir adam, sırtındaki elbisenin pürüzsüzlüğü ve kesilişindeki mutlak güzellikle gerçekten göz alıyordu.
Bilmiyorum
Güneş herkese aynı ışığı dağıttığı halde kuvveti ellerinde tutanlar bizim ondan kendileri kadar istifade etmemize hayret ediyorlar, buna müsaade etmek istemiyorlar. Zannediyorlar ki, herhangi bir tesadüfün bugün kuvveti onlara vermiş olması bizim bu havayı daha az teneffüs etmemiz, bu güneşte daha az ısınmamız için bir sebeptir.